29 Nisan 2013 Pazartesi

Kitap Yorumu - Duman ve Kemiğin Kızı

Duman ve Kemiğin Kızı
Laini Taylor
Artemis
435 sayfa
Çeviri: Uğur Mehter








Bir varmış bir yokmuş, bir Melek'le şeytan birbirine aşık olmuş.



Fantastik kitapları severim, hatta durun onlara bayılırım! Hele en eski mitolojileri farklı bir yorumla sunuyorlar ise. İşte bu kitap da öyle bir şeydi Melek ve Şeytanlar üzerine. Melekler bildiğimiz melek, çok güzel, kocaman kanatları olan varlıklar. Şeytanlar, yani kitaptaki isimleri ile Kimeralar bizim ve Meleklerin tabiriyle canavarlar. Yani hayvan şekilli olabiliyorlar. Koç boynuzları, kurt pençeleri tilki burnu, yılan vücut gibi.






"Sanki mutfakta duruyorsun ve oraya bir şey için girmişsin. ama neden mutfağa girdiğini bir türlü hatırlayamıyorsun."


Karau, Pragda yaşayan her normal kız gibi okula gidiyor, resim yapıyor hatta erkek arkadaşı tarafından aldatılabiliyor da. Tek bir fark var, o normal bir kız değil. Neden mi? Çünkü, dilekçikleri ile minik dileklerini anında gerçekleştirebiliyor, Prag'daki bir kapıdan girip Paris'tekinden çıkabiliyor ve en önemlisi bir dükkanda dört kimera ile yaşıyor. Evet, yanlış duymadınız hani şu koç boynuzları olan, yılan saçlı olan tiplerden. Saçmalamayın tabii ki onlardan korkmuyor, ailesi o, lütfen. Her neyse, bu "Mavi Saçlı" kızımız Brimstone için diş topluyor. Evet bildiğimiz diş. Ve o işlerden birinde garip ve ölünecek kadar güzel biriyle karşılaşıyor. Bir Melek. Bu güzel olabilirdi aslında, Melek -Akiva- onu öldürmemeye çalışsaydı. Gerçi öldürdüğünü söyleyemem, mavi saçlı kızdan birazcık etkilenmiş olabilir.




FAS'TA BİR MELEK'LE KARŞILAŞTIM VE YANIMDA GETİRE GETİRE BU DANDİK YARA İZLERİNİ GETİRDİM.


Sonuç olarak bazı kapılarda yanık el izleri ortaya çıkıyor, insanlar melek gördüğünü iddia ediyor ve en önemlisi Akiva ve Karau birbirinden çok hoşlanıyor gibiler. Zaten bütün değişimler minik bir hoşlanma ile başlamamış mıdır? Tamam başlamamıştır ama biraz ilgisinin olmadığını söyleyemeyiz! Sşze spoiler vermek istemiyorum o yüzden yazıyı uzatmayacağım. Sadece bazı kısımlarını tahmin etmiş olabilirsiniz ama bu yine de güzel olmayacağı anlamına gelmez. Kitabı güzel yapan şeylerden biri de bir kaç kişinin gözünden anlatılmış olmasıydı. Dağınık bir şekilde değil ama, akışına uygun bir şekilde. zaten kitabın yayın haklarının alındığını öğrendiğimden beri istiyordum okumayı. Alınca dayanamadım hemen okudum. Gerçi Rüya Ateşi ile birlikte almıştım, onu daha çok sevdiğimi söylemeliyim. Ne de olsa eski seri, gözü yerimde ayrı :D

"Aşk bir lükstür." dedi.
"Hayır. Aşk doğanın özünde var."



Ve hikayenin sonu hiç de iyi bitmemiş.

28 Nisan 2013 Pazar

3. Gün | Konuşan Kitaplar ile Kitap Günleri | Yağmur Sonrası - Sarah Jio | Alıntılar #2




**Pekâlâ, hayatım,” dedim.
“Ama seni uyarmam gerek. Benden bir peri masalı bekleme.” Jennifer yanımdaki sandalyeye oturdu. “Bu iyi,” dedi gülümseyerek. “Peri masallarından hiç hoşlanmam."
"Ve bu masalın kötü tarafları da var,” dedim, verdiğim karardan ötürü tereddüt eder olmuştum. 
Jennifer başını salladı. “Peki, mutlu bir sonu var mı?” 
“Bundan pek emin değilim."


**Üzerinde üniformasıyla öylece duruyor, dalgalar kıyıya vururken çekingen bir şekilde bana gülümsüyordu. Kuvvetlice kıyıya çarpan dalgaların sesini ve hemen ardından kumu öpen milyonlarca köpüğün çıkardığı fışırtıyı duyabiliyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım ve onu, hızla dağılan uyku sisinin arasında beklerken buldum. Gitme, diye yalvardım tüm kalbimle. Kal. Kal lütfen. Beni çağıran gülümseyişi ve bana doğru uzattığı kollarıyla söz dinler bir şekilde yeniden beliriverdi. O an kalbimde, uzun zamandır hissetmediğim tanıdık bir çarpıntı hissettim. Özlemin ta kendisiydi bu.



**“Anne, ilk karşılaştığımız gün ne konuştuğumuzu hatırlıyor
musun? Bana, hayatın özgür iradeyle alakalı olduğuna
inandığını söylemiştin.” Ardından Westry hafifçe saçlarımı
okşadı. “Senin hayatın mutlu, huzurlu ve aşk dolu olacak,
çünkü sen kaderini o şekilde çizeceksin.”



**İşte o an, bu küçük, gizli dünyamızı ne çok sevdiğimi ve o şekilde
kalmasını ne kadar çok istediğimi fark etmiştim.




**Yakındaki bir ağaç dalından düşen şarap rengi iki yaprak,
sonbahar rüzgârıyla bir süre farklı yollarda dans etti ve sonra
yavaşça yere süzülerek ıslak zeminde yan yana yerlerini aldı.



**Olacakları bilseydik,yine de gider miydik?

**Elbette her şey aynen bıraktığım
gibiydi. Ama öyle olmadığını biliyordum. Ve onları bir daha
asla eski haline döndüremeyeceğimi de...



 
 **Resimde, sazdan çatısı olan bir bungalovun yanında sarı
bir amber çiçeği ağacı görünüyordu. Bizim bungalovumuz.
Kumsalda adalı bir kadın geziniyordu. Bu tablo, bungalovdaki
resmin manzarasına eşlik ediyor gibiydi; birbiri ardına çekilmiş
iki fotoğraf karesi gibiydiler.






**Westry derin bir nefes aldı. “Diyor ki: Bana sımsıkı sarıl,
yaptığın büyünün etkisi geçmeden; Toz pembe bir hayat bu;
Beni öptüğünde cennet iç çeker; Ve gözlerim kapalı olsa bile,
toz pembe görürüm hayatı; Beni bağrına bastığında, bambaşka
bir dünyaya giderim, güllerin çiçek açtığı; Ve sen konuştuğunda,
melekler şarkı söyler.”


Çekiliş için!!


a Rafflecopter giveaway

24 Nisan 2013 Çarşamba

Şeytan ve Şair - John Underwood || Kitap Tanıtımı




ŞEYTAN ve ŞAİR

“Kadim dost, İsa aşkına,
Dağıtma bu mezarın tozunu.
Bu mezar taşını koruyanı Tanrı korusun,
Ve kemiklerimi yerinden oynatana lanet olsun.”

Bu dörtlük, masum bir mezar kitabesinden çok daha fazlasını anlatıyor olabilir mi? İnsanlığın en önemli isimlerinden biri olan eşsiz şair ve oyun yazarı Shakespeare, gerçekten bir dâhi mi, yoksa bir sahtekâr mıydı?

Geçmişten günümüze kadar süren, dört yüzyıllık bir sırrın peşine düşen ünlü Profesör Desmond Lewis, California’da vereceği bir konferansla tüm dünyayı yerinden oynatacak gerçeği açıklamak üzeredir. Yola çıkmadan önce eski dostu, gazeteci Jake Fleming’le iletişime geçer. Yayımlanacak olan kitabı ile ilgili fikrini almak istiyor ve yalnızca ona güvenebileceğini söylüyordur. Ancak profesör California’ya varmadan kitabıyla birlikte esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Ondan geriye kalanlar, Golden Gate Köprüsü’ne terk edilmiş kiralık bir limuzin, içi kıyafet dolu bir bavul ve üzerinde adının bulunduğu belgelerden ibarettir. Polisler durumu tek bir kelimeyle açıklamaktadır: İntihar…

Dostunun intihar etmiş olabileceğine inanmayan Jake ise profesörün başına gerçekte ne geldiğini ve kayıp kitabın neyle alakalı olduğunu bulmaya kararlıdır. Ancak bu sandığı kadar kolay olmayacaktır. Anlamsız şifrelerden oluşan bir listeyle çıktığı bu yolculuğun, kendi hayatıyla birlikte sevdiklerininkini de tehlikeye attığını fark ettiğinde, çoktan ‘kaplanın yuvası’na girmiş olacaktır.


John Underwood’un usta kaleminden çıkan Şeytan ve Şair, gerçek belgelere dayandırılmış, ezber bozan bir roman.

Kitaba yeni başladım. Sanki heyecanlı olacakmış da olamamış gibi. Dan Brown esintileri var biraz. Umarım daha iyi olur ileriki sayfalarda. Yakında blogumda olacak, siz de öğrenebilirsiniz :D

Videosu için tık.

Kitap Yorumu: Dostluk Ekmeği - Darien Gee

Dostluk Ekmeği - Darien Gee
Arkadya
456 sayfa
Çeviri: Simge Ölmez









Bu, dünyadaki en kötü histir. Bir şeyleri daha iyi, daha doğru bir hale getirmek için her şeyi yapmak istersin ama yapamazsın. Yapamazsın.

Kaybetmenin, dostluğun ve affetmenin hikayesi bu. Gerçekten de öyle. Başlarında hikayeye pek de ısınamadığımı itiraf etmeliyim. İlgimi çekmiyor pek böyle kitaplar ama kapak renklerine bayıldım tek kelimeyle! Böyle alıp kucağıma seveceğim o derece. Fakat kitap için aynısını söyleyemeyeceğim.

"Hiç evladını kaybetmemiş biri bana "Şey, en azından daha iyi bir yere gitti." ya da "Her şeyin bir sebebi vardır." gibisinden laflar ederdi. Ama bunun hakkında ne bilirlerdi ki?"

Kısaca; ilk çocuğunu kaybeden bir anneye gelen Amiş dostluk ekmeği ve hamuru ile başlıyor olay. Küçük kızının ısrarı üzerine ekmeği yapıyor çünkü tadı çok lezzetli. Ekmekten çıkan hamur parçalarını dağıtıyor. Böyle böyle bütün kasabaya yayılıyor bu olay. Bazıları bayılıyor bizi birleştiren bir şey diye bazıları da hamurdan virüsmüş gibi uzaklaşıyor, ne yapılır diye. Sadece annenin -Julia Evarts- gözünden anlatılmıyor hikaye. Oğlunun ölümünden dolayı hiç konuşmadığı kardeşinin, kardeşinin arkadaşı hırslı ve iyi bir gazeteci olan Edie'nin, Julia'nın kocasının, kocasıyla boşanma evresinde olan yeni taşınmış keman virtüözünün, ve üçünün buluşma yeri olan kafenin sahibi yaşlı Madeline'nin gözünden anlatılıyor. Her birinin derdi var, her biri bir şeylere isyan ediyor, üzülüyor, içine atıyor. Kasabaya yayılan dostluk ekmeği bu insanlara yardım edebilecek mi yoksa sadece basit bir hamur mu?

"Vay canına. Çok fazla Amiş Dostluk Ekmeği var."
Julia sırıtarak, "Bir paket mayalı hamuru asla küçümseme," dedi.

Sonuç olarak kitabı bu okumak sessiz sakin, yumuşak bir şarkı dinledikten sonraki etkiyi yaratıyor insanda. Sonunu tahmin edebiliyorsun ya da neler olacak diye heyecanla bir sonraki sayfayı çevirmiyorsun. Rahat rahat okuyup bitirebiliyorsun. Bu türün meraklılarına tavsiye ederim, sıkılacaklarını sanmam. ama bu türleri sevmiyor iseniz kapağı için falan boşuna almayın, okuduktan sonra bir daha bakmazsınız.

Ve Saat sabahın iki buçuğunda, iki bin dört yüz on dokuz somun ekmekleri oldu.

19 Nisan 2013 Cuma

Konuşan Kitaplar ile Blog Turları: Gölgelerin Yolu - Brent Weeks | Kitap Yorumu




Merhaba hepinizee! Uzun zamandır girmediğim bloguma tur ile yazmaya devam edeceğim. Hem de ne tur! Büyülerden savaşlara, kusursuz cinayetlerden bilinmeyen sırlara ve tabii ki olmazsa olmaz aşk.Ee o zaman ne duruyoruz hemen başlayalım.

Kitabın konusunu anlatmak istesem ne diyeceğim bilemiyorum. Açıkçası kapağından hiç hoşlanmadım, kitapçıda olsa ikince kez bakmadan geçerdim ben hiç beğenmedim. Ayrıca kitaba ilk başladığımda da çok hoşuma gitmemişti, nasıl bitecek bu diye kara kara düşündüğümü biliyorum. Ama sonra kitap bir hızlandı tam hızlandı. Kitabın sonlarına doğru dedim kimseyi hayatta bırakmayacak bu adam nasıl üçleme yapacak acaba? Bir dünya var büyü entrika ve kölelik. Ama el altından yürütülen cinsinden. evsiz çocuklar yaşamaları için Loncaları var, Azoth da bu loncalardan birine üye, ama nasıl fakirler nasıl açlar. Loncadaki büyükler küçükleri itip kakıyor haraç topluyor. Azoth da böyle bir ortamdan kurtulmak için şehirdeki en iyi suikastçılardan birine çırak olmak istiyor, bir daha hiç bir şeyden korkmamak. Sonunda istediği oluyor ama ne pahasına. Ee Durzo ile çalışmak öyle basit bir şey değil.

Günlerce süren dayaklar, zehirleri ve silahlarla çalışmayı öğrenme ve yeni kimilk edinmesini okuyoruz Ama kitap sadece bunun üzerinden gitmiyor. Logan var, sevilen prens olması gereken Kylar yaşında bir lord, Elene var Kylar'ın yavuklusu - :D - Solon ve onun kehanet bildiren bir arkadaşı -inanın çok ilginç- Cenaria'yı yıkmaya çalışan Khalidorlular, kraliyet ailesi, generaller bir çok kişinin ağzından dinleyebiliyoruz. Gerçekten iblis olduğunu düşündüklerim var, arada bir gururlarının canına okumak istediklerim var. Yani aslında ne arasanız bulabileceğiniz bir kitap.

Sonuç olarak başta beğenmediğim, kafamı karıştıracak kadar çok isme, şehre ve mekana sahip olan, cani -yahu neredeyse kimsecikler kalmayacak!- büyü ve suikast sanatını anlatan fantastik bir kitap. Bir daha oku deseler okumam gibi geliyor ama sonuna doğru kitabı sevmeye başlamıştım, üçlemesi çıksa okurum galiba. Yani insan o sondan sonra merak ediyor :D

Katkılarından dolayı Artemis Yayınları'na teşekkür ederiz...

17 Nisan 2013 Çarşamba

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu: Gölgelerin Yolu - Brent Weeks || Alıntılar


17 Nisan 

Yorum- Tuğçenin Kitaplığı
Yorum- Kitaplarım ve Ben

18 Nisan

Çevirmenden Notlar - Küçük Kızın Büyük Kütüphanesi
Yorum- Kitap Sayfaları
Yorum- Ktap Aşığı


ALINTILAR

**"Muhtemelen aptalca bir nedeni vardır. Yani bir savaştaydılar, herkes çok yorgundu, açtı ve düzgün düşünemiyordu... Bu yüzden Josin hata yapmış olmalı."
"Peki bütün bunlar, lider olmakla ilgili sana ne anlatıyor?" diye sordu Kyler.
Logan şaşırmış gibi baktı. "Tabağındaki sebzeleri ye ve iyi uyu?" 

**"Suikast bir sanattır lordum. Ve ben de şehrin en yetenekli sanatçısıyım."

*Hem Kylar hem Azoth hem genç lord... Ve bir de katilim. Bana güven ki sana ihanet edebileyim.

**"Karanlığa battıkça battım, onu sevdikçe utancım daha da büyüdü. Kim ışığa aşıkken karanlıkta yaşayabilir ki?"

**Hayatı boyunca düşlediği şeye kavuşmuştu. Oysa öte yandan hayatı boyunca kendini bu kadar perişan hissetmemişti.

**"Seninle dövüşmeyeceğim efendim."
"Dövüşeceksin. Öleceksin. Ve seni özleyeceğim."

**"Bense onların yenilmez olduğunu sanıyordum."
"Gece Melekleri ölümsüzdür. Aynı şey değil."

**Tanrı, göz yaşını kahkaya, üzüntüyü sevince çevirirdi. Bir suikastçıysa şeytani adaletin tüccar prensi sayılırdı.

**"Kazanamayacaksan dövüşme."
"Bazen dövüşmen gerekir."

**"...Seni tanımak istiyorum. Seni hak etmek istiyorum. Aynaya bakıp gördüğüm adamdan hoşnut kalmak istiyorum. Başımıza neler geleceğini bilmiyorum ama her ne gelirse gelsin, onu seninle karşılamayı istiyorum..."

katkılarından dolayı Artemis yayınlarına teşekkür ederiz.








Çekilişe katılmak isterseniz hemen aşağıya bakmanız yeterli!

a Rafflecopter giveaway