İyi akşamlar baylar bayanlar. Film tanıtımını ve Super Six Sunday yaptığım kitabın en son olarak yorumuna geldi sıra. Kitap bana gelene kadar kapı çalmaya utanan, telefonda trip atan, suratı asık getiren derken bütün bütün kargocuların elinden geçti sanırım. Ama bu kitap için o kadar heyecanlıydım ki umursamadım bile!
Zaten elime aldığım an yerimden bir kere bile kalkmadan bitirdim. Çok ciddiyim, zaten büyük bir beklentiyle başlamıştım kitaba ve James Dashner beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Açlık Oyunları ve Uyumsuzdan sonra en sevdiğim distopyalar arasına tepeden giriş yaptı. Bir asansörün -kutu?- içinde adından başka bir şey hatırlamayarak uyanan Thomas kendisi gibi olan genç çocuk bir sürü kişiyle karşılaşır. Ne kadar korktuğunu tahmin edersiniz sanırım. Çocuklar da ne olduğunu bilmiyor. Kendilerince bir düzen kurmuşlar yemek, temizlik, çiftlik ve etrafı keşfetmek için bölümlere ayrılıyorlar. Ve her 30 günde bir gelen çocuk da bunlardan birine giriyor.
Kitap biraz yavaş ilerlemesine rağmen cevap bulmaya çalıştığınız sorularıyla sizi sıkmıyor. Neler olacak, neden buradalar, o labirent ne derken bir bakmışsınız kitap bitmiş ve aklınızda cevap bulduğunuzdan daha çok soru oluyor. Kitabı okurken sahneleri gözünüzde canlandırmanız gayet kolay.Umarım Pegasus devam kitaplarını çıkarmakta gecikmezler, çünkü böyle sonlardan sonra beklemek ölüm gibi oluyor! :D