17 Aralık 2014 Çarşamba

Kitap Tanıtımı - Tatlı Şeytan





Tatlı Şeytan
Wendy Higgins
GO!
17.00 TL
536 Sayfa
Çeviri: Demet Orhan











ZEVK, GÜNAHIN TUZAĞIDIR.


On altı yaşındaki, lise öğrencisi Anna Whitt yaşıtlarından biraz farklı bir genç kızdır. Anna, renkler vasıtasıyla insanların duygularını görür, hatta isterse hisseder. Kilometrelerce ötedeki sesleri duyar, kokuları alır. Anna, farklı olduğunu bilir ama "ne" olduğuna dair en ufak bir fikri yoktur. Ta ki gizemli yakışıklı Kaidan Rowe ile tanışana dek. Kaidan, onun da kendisi gibi, iblis soyundan gelen bir Nefil olduğunu açıklayınca Anna'nın önünde karanlık bir dünyanın kapıları aralanır. Kaidan’ın büyüsüne kapılıp bu dünyaya adımını attığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hayatı boyunca "iyi bir kız" olan Anna, ya diğer Nefiller gibi iblislere boyun eğip kötülüğe hizmet edecek ya da kaderini baştan yazacaktır…



The Sweet Trilogy #1 sonunda çıkıyor! :D



8 Aralık 2014 Pazartesi

Kitap Yorumu - Hiçliğin Kıyısında


Hiçliğin Kıyısında
J.A. REDMERSKI
Ephesus Yayınları
467 Sayfa
Çeviri: Süreyya Çalıkoğlu
 


Yirmi yaşındaki Camryn, alışılmışın dışında bir yaşam tarzı düşlemektedir. Fakat başına gelen trajediler bu yaşamı kendisinden zorla çekip alınca, ilk bulduğu otobüse atlayarak varış noktasını bilmediği bir yolculuğa çıkar. Çıktığı bu kendini yeniden keşfetme yolculuğunda, kendisi gibi nereye gideceğini bilmeyen, Andrew Parrish adında biriyle tanışır. Fakat Andrew’un da bazı karanlık sırları vardır.
Andrew yolculukları esnasında Camryn’e kimseye bağlı kalmadan, içinden geldiği gibi yaşama, en derin ve kuytu arzularına teslim olma sanatını öğretir. Ancak Andrew’un ondan gizlediği sır, yolun sonunda kendisini beklemektedir. Bu sır ikiliyi bir araya getirebilecek midir yoksa onları sonsuza dek birbirlerinden ayrılmaya mı mahkum edecektir?
 ***

Hiçliğin Kıyısında, 2012 yılının sonuna doğru yurtdışında çıkmış olmasına rağmen ülkemizde raflara Ephesus etiketiyle daha yeni sunuldu. Yeni Yetişkin türü kitabın Goodreads okuyucularının -yaklaşık 93 bin- oylamasıyla 4.33 puanı var.
Kitap, kız ve erkek ana karakterinin gözünden anlatılıyor ve en güzel yanlarından biri de bu. Böylece sadece tek bir karaktere odaklanmayıp olayları her yanıyla görebiliyor ve her birinin hislerini, düşüncelerini, hareketlerini anlayabiliyorsunuz. Camryn yaşamında ne istediğini bilmiyor fakat bir şeylerin eksik olduğunu biliyor. Şimdiki durumu ise hiç iyi değil; ilk aşkı, erkek arkadaşı, trafik kazasında ölmüş, abisi de bir trafik kazasında birini öldürdüğü için hapse girmiş ve Cam bu yüzden abisine çok kızıyor. Yetişkinliğe adım atmaya hazır çoğu genç gibi ne kendinden ne de istediği şeylerden emin. Sonrasında, yaşanan bazı kötü şeylerden dolayı -klasik- her şeyi geride bırakıp ilk aşkı Ian ile hayalini kurdukları otobüs yolculuğuna tek başına, plansız çıkıyor, ve Andrew…

Ayrıca bazı şeyler o kadar gerçek ki onu iliklerine kadar hissedersin. Nereye gittiğinin bir önemi yoktur. Seninle gelirler.

Otobüste tesadüfen karşılaşan iki insanın hikayesi aslında. Ve burada müzik çoğu şey, yolculuk ise her şey. Bad Company’den Pink’e, The Civil Wars’dan Eagles’a kadar eğer biliyorsanız, görünce sizi mutlu eden bilmiyorsanız da kitaptan listenizin başına ekleyivereceğiniz bir çok grup hikayelerine ayrı bir tat katmış. Ayrıca yeni yetişkin olmasına rağmen cinsellik ve belki biraz da şiddet açısından yeniden çok yetişkine yakın sayılabilir. Birazcık.
edgeofnever
“Bu dünyada sen olmazsan paylaştığımız         her anın hatırası kaybolacak. Sadece başkaları bizi  gördüğü için varız. Varlığımın bir parçası…” yutkundu, “… önemli bir parçası,  sadece sen burada onu gördüğün için var.”
“Söylediği şey… çok güzeldi. Dünyayı sarsacak bir şekilde, derinlikle çok güzeldi. Ve korkutucu.   Tamamen ve kesinlikle korkutucu. “
Yolculuk teması ise hem fiziksel hem de hem de mecazi olarak güzel kullanılmış. Birbirlerini yolda bulan iki gencin birbirlerine yollarını bulmayı öğretmesi üzerinden, arka planda Amerika eyaletlerinin uzun ve kıvrımlı yolları, yolculuğun ikisinin de beklemediği kadar karmaşık olduğunu vurguluyor. Özellikle Andrew’un Cam’in fark etme korkusuyla kazımaktan kaçındığı eksikliği bulması… Bu yüzden kitap boyunca birbirleriyle tartışıyorlar, gülüyorlar, atışıyorlar, iddiaya giriyorlar ve sizin de git gide alışıp sevdiğiniz bir ikiliye dönüşüyorlar. Fakat kitapta bütün yaşananların aslında çok kısa bir sürede olmuş olması biraz da rahatsız edici. Yolculuk fiziksel ve zihinsel olduğu için birlikte çözme çabaları sizi sıkmayacaktır. Yolun sonunda ne olduğu değil, oraya varana kadar yaşananlar önemli burada. Yine de sonunun birazcık çarpıcı olmadığını söylemeden geçemeyeceğim.


Rıhtım Dergi'nin son sayısına bakmayı unutmayın!

26 Kasım 2014 Çarşamba

Kitap Günleri: Aşkı Seçtim - Meral Kır || Playlist



Aşkı Seçtim
Meral Kır
Müptela Yayınları416 Sayfa 










Merhabalar efendim, nasılsınız? İyisinizdir umarım, bir buçuk aydır aktif bir blog olamadığım için özür dilerim. Blogda değil insan olarak bile aktif olamadım. Vizeler mi dersiniz, sorunlar mı dersiniz sanki hiç bitmeyecek gibiydi. Ama ne yaptık Aylardan Aşk'ın ikinci kitabıyla haftama renk kattım, mutluyum! Çok uzatmadan Playlist'e geçiyorum ben hemen. Bizzat yazarımızın ağzından size-e kitabı okurken dinleyeceğiniz şarkılar paylaşacağım, bu da benden size kıyak olsun :P :D












































Bu da benden olsun mu? Bence olsun.









Kitap Günleri kapsamında bugün  Anime ve Kitap Sever'den Doruk ve Aşkı Seçtim yazısını okumanız tavsiyedir. Bir de Ön okuma için tık tık!

14 Ekim 2014 Salı

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu: Aşkın Müziği - Kylie Scott | Stage Dive'ı Tanıyalım + Çekiliş



Merhabalar efendim, nasılsınız? Ben iyi gibiyim fakat havalar yüzünden şehirde herkesin kafası karışık sağımdan bot ve kazak giyen geçerken daha kafamı çevirmeden şort giyenler görüyorum. Sonbaharın en güzel yanı, insana seçim hakkı veriyor. Neyse havalardan konuştuğumuz yeter, biraz yeni turumuzdan söz edelim. Hepimizin heyecanla beklediği bir turdu, ingilizcesini okuyan çıtırlar sayesinde elime alır almaz nasıl başladığımı ben bilemedim.


Baştan söylemeliyim ki kitabın başları oldukça komik. Hani rüyanızda Rock tanrısıyla evlendiğinizi görüp uyanınca gerçek olmadığını anlarsınız ya, hah işte bu gerçek olanından bir hikaye. Yani doğum günü sabahında elinde 5 karatlık yüzük, kolunda yunan tanrılarını kıskandıracak bir rock tanrısıyla Las Vegasta otelde uyanan Evelyn, dilek tutarken hangi mumları üflediyse ben de istiyorum.Tabii hiçbir şey hatırlamıyor olmasına da kaderin bir cilvesi diyelim. Tahmin edeceğiniz üzere hikaye böyle başlıyor, hafıza kaybı da Elektro gitaristimizin hayallerine tuz biber oluyor.



Kitapta grup üyelerinden kısmen daha az bahsediliyor, ikili arasındaki romantizme odaklanıyor. Bu kadar kısa sürede, 6gün gibi, bu kadar samimi olmaları bana biraz yapmacık gelse de daha ilk geceden evlendiklerini düşünürsek daha anlamlı oluyor. Gerçekten beni başta baya güldürdü, David'in samimiliği çok hoştu. Çoğu erkek karakteri okurken kendinizi bir kaç adım uzakta hissedersiniz ama David benim için öyle değildi. Gerçi kitabın sonlarına doğru cidden sinir bozucu bir olay oldu ki benim hassas zamanıma mı denk geldi bilmiyorum ama kitabı bir kaç saatliğine bırakıp kafamı dağıttım. Evelyn ve Malcolm 'un aralarda takılmaları eğlenceliydi, Jimmy David'in erkek kardeşinin sorunları, araya giren "başkaları" kısacası kitabı okurken sanki aradan çok daha uzun süre geçiyormuş gibi geliyor.


... '' Ona evlendiğimizi söylediğimde üzerime kustu, '' diye ekledi kocam.




Stage Dive



Grup 4 üyeden oluşuyor. David, Malcolm, Jimmy ve Ben.


  • David; yirmili yaşlarının ortasında, 26. yaşında. Uzun koyu renk saçlara ve yüzünün yanında favorilere sahip. Gözleri Lacivert renk. Kolunun tamamı ve göğsünün bir kısmı dövmeler ile kaplı, sağ elinin parmaklarında Live Free yazıyor. Güven ve bağlanma sorunu -Klasik- var. Grupta elektro gitar çalıyor, ve şarkı sözlerini yazıyor. Grubun en çok sevileni.

    Ps: Bir ara saçlarını kısa kestiriyor, benim favorim o hali. Alex Turner olarak hayal edip, mutlu oluyorum.



  • Malcolm: Baterist. Karışık uzun sarı saçları ve gümüş halka hızması var. Rock grubu üyesi denilince akla gelen ilk şeylerden biri olan dövmelere bolca sahip. David ile kardeş gibiler. Grubun eğlencesi diyebiliriz gibi ama pek tanıyamadık maalesef.



  • Jimmy: Solist. David'in erkek kardeşi, o yüzden birbirlerine benzediklerini söylemek yeterli. İçki ve uyuşturucu problemi var, sorunlarını kitapta biraz görüyoruz. Çoğunlukla bir pislik gibi davranıyor. Sahne önünde olmayı seviyor. 



  • Ben; Bas Gitarist. Kitapta adı en az geçen karakter. Kısa siyah saçları ve boğa gibi ensesi var. Seri katil bakışlarına sahip, çok çekici. Çok cüssesi iri yarı bir şey. Grubu 13-14 yaşlarında David, Jimmy kurduklarında Ben gruba en son katılan.




a Rafflecopter giveaway

12 Ekim 2014 Pazar

Kitap Yorumu - Kralların Yolu








Kralların Yolu
Brandon Sanderson

Akılçelen Yayınları
912 Sayfa
Çeviri: Can Sevinç








“Sessizliğin üstünde, aydınlatan fırtınalar -ölen fırtınalar- aydınlatıyor üstteki sessizliği.”
Kralların Yolu, The Way of Kings, Brandon Sanderson’un 10 kitaplık serisinin ilk kitabı. Serinin iki kitabı okuyucuyla buluştu,  üçüncü kitap henüz basılmadı. Ülkemizde is Akılçelen Yayınları’ndan raflara kazandırıldı.
669e1d8aba482ef5b4b7f0b63c56872a
Uçurum şeytanı ile savaşan Dalinar
Çok katmanlı dokusu ile okuyucularından beğeni kazanan Kralların Yolu, iddialı bir Goodreads puanıyla da – 4.60 – kendini belli ediyor ve bu iddiasında da hiç haksız sayılmaz.
Kaladin, Shallan, Dalinar ve Szeth adında 4 ana karakter ile şekilleniyor kitap ve her birinin kendi hikayelerinin ana hikayeye olan katkılarıyla dolu dolu geçiyor. Zaten Sanderson bilindik bir dünyayı anlatarak hem kendi işini kolaylaştırmamış hem de bizimkini. Atomlarından başlayıp kendi epik fantastik dünyasını yaratmış ve bunu yaparken de görsellerle de desteklemekten çekinmemiş. Erkeklerin okuyup yazmasının ayıp karşılandığı, kadınların emin eli dedikleri ellerini kapattıkları evrende kendilerine ait argo cümlelerine bile sahipler.

“Doğrunun doğru olabilmesi için illa birilerinin, görünmeyen bir şeylerin, ilan etmesi mi gerek? İnanıyorum ki benim sadece kendi gönlüme uyan ahlakım, sadece cezalandırılmaktan korktukları için doğru davrananların ahlakından daha gerçek.”


Kitaptaki İlüstrasyonlardan bir örnek
Kitaptaki İlüstrasyonlardan bir örnek
Kitapta Harap ovalarda geçen savaşın da aslında günümüzdeki savaşlardan çok büyük bir farkı yok. Krallarının öldürülmesiyle intikam almak için başlayan savaşta aradan çok uzun zaman geçmesi ile birlikte yozlaşıp savaşan prenslerin, güç ve zenginlik arayışına dönüyor. Karşı tarafın bile kabul ettiği bu anlaşmanın çarpıklığını gören kişiler de İntikam Paktı’nı yok saydığı gerekçesiyle hor görülüyor. Roman da geçen 4 kişiden biri olan Dalinar da bunlardan biri. Yüce Prens dedikleri savaşan üst kademenin bundan çıkarı çok fazla hatta öyle ki köprücü diye adlandırdıkları bir grup sırf hızlı gitmek için yok pahasına gözden çıkarılıyor.
Yüce Fırtınalar ne zaman geleceği belli olmayan kitapta sürekli geçen fırtınalar. Zaten seri de adını bu fırtınalar ve fırtınalarda mücevherlere doldurulan ışıktan alıyor. Kitapta geçen diğer eşyalar canlılar ise zengin bir biçimde betimlenmesine rağmen kitapta birkaç tane illüstrasyon var ve siz bu sayede anlatılan Syl, Chul, Harap Ovalar’ın neye benzediklerini canlandırabiliyorsunuz. Kitap çok hacimli, büyük ve ağır. Yani dışarı çıkarken yanınızda taşımak zor oluyor, ben baya zorlandım açıkçası ve ilk denemeden sonra pes ettim. 900 kusürluk bir kitaptan da daha azını bekleyemeyiz zaten. Fakat bu kadar kalın olmasının dezavantajı olarak ilk birkaç yüz sayfada kitaba alışmak zor olabiliyor. Özellikle her şeye sıfırdan başladığınız için ve karakterler yerine oturmadığından hızlanamayan tempodan dolayı. Yine de betimlemeleri, ayrıntılı kültür tayinleri ve geri dönüşleriyle hem o dünyanın bir sakini hem de gözlemcisi gibi olacaksınız.


“Değer verdiğimiz şey nedir?” diye fısıldadı Akıl. “Yaratıcılık. Orijinallik. Yenilik. Ama en önemlisi… Vaktindelik. Korkarım ki sen çok geç kalmış olabilirsin benim şanssız, kafası karışık dostum.”

 Bu arada bir Sanderson hayranı seride geçen ve kullanana güçler veren, sahip olmak için savaş bile çıkarılabilecek olan Pare Kılıç’ının replikasını yapmış. Çok da güzel olmuş.
12-shardbalde SONY DSC

9 Ekim 2014 Perşembe

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu - The 100 -Yabancı Bloggerlar Ne Demiş+Yorum






Kitap elime geldiğinde açıkçası tam olarak emin değildim ne beklediğimden, fakat dizisinden bu kadar farklı olmasını beklememiştim. Dizi ilk göz ağrım olsa da kitap da kendi çapında gayet başarılıydı bence. Karakterlere alışabildim ki bazılarına -Wells!- ne kadar uyuz olduğuma bakarsak yazarın bu noktada gayet başarılı olduğunu düşünüyorum.


Hikaye dört farklı karakterin perspektifinden aktarılıyor, Clarke, Bellamy, Wells ve Glass. Kısa kısa bölümler ile çoğu olaya farklı karakterlerin gözüyle daha geniş açıdan bakıyorsunuz, bu olayı seviyorum kitapta. Neredeyse üçüncü kişil anlatım gibi oluyor. Karakterlerin beklemediğiniz davranışları karşısında şaşırdığınızda açıklama niyetine bölümde birden geri dönüşler oluyor, bunlar farklı fontta yazılmış, böylece zamanda atlama yaparak kişilikleri yerine oturtabiliyor  yazar. Ben en başta font farkını anlayamadığım için -benim cahilliğim olabilir- geri dönüşlerde "Nasıl ya!" diyerek okumuştum da sonra kafama dank etti.


Şöyle bir düşünürseniz kitabın konusu harika, hem televizyon dizisi için hem de bir kitap için. Çok verimli olduğu için muhtemelen dizi senaristleri ilk bölümde kitabı temel alıp daha sonra kendi tohumlarından farklı bir şey yaratmışlar. Fakat kitapta olan ana karakterlerden Glass'ın dizi de olmaması beni biraz üzdü.Çünkü konusu biraz Türk filmi dramını çağrıştırsa da gayet güzeldi, kanım çekiyor herhalde :D Uzayda bir kolonide yaşamaya alışmış insanlar yüzyıllar sonra radyasyon ile hasar almış dünyaya neden bir anda 100 tane suçlu çocuk göndermeye başlarlar ve neden suç oranı bu derece yüksek? Kitap distopya desen tam değil, post-apokaliptik belki, hayatta kalma evet ama çoğunlukla bir genç-yetişkin kitabıydı. Hepsinin bir karması gibi, aşk ilişkilerindeki yoğunluktan ve ergen atarlarından bunu anlayabilirsiniz, ciddi diyorum! :D Birbirine küsmeler mi dersin, hoşlandığı kıza kötü sözler söyleyip hala sevmek mi dersin, oldu balım git bir de saçını çek tam olsun! Karakterlerin birbirlerine aşık olduklarını da göremediğimiz için dış kapının mandalı gibi hissedebiliyorsunuz, Bana göre kitabın eksiklerinden biri buydu, dış dünyanın betimlemesine, hayatta kalmaya biraz daha vurgu yapsa romanın derinliği artardı kesinlikle. Kim bilir belki yazarımız bir sonraki kitapta hatasını görür de YA romanından çok post-apokaliptik yapar. Kitap bilim-kurgu, distopya arayanlar için biraz hayal kırıklığı olabilir. 



Bakın insan aşk için bir çok şeyi yapabilir inanıyorum da BU KADAR DA BENCİL OLUNMAZ BE nidalarıyla bitirdim kitabı. Bu kitabı okuyup da o şansölyenin oğluna olayları öğrendikçe gıcık olmayan varsa onun içinde kötülük yoktur, sevin onu. Ondan zarar gelmez. Aslında çok da çabuk biten bir kitap, yazar daha uzun yazsaymış da biraz ortamı betimleseymiş güzel olurmuş.


Yabancı Bloggerlar Neler Demiş?


Kass  Morgan kendine bağlayan eşsiz ve harika bir yazım stiline sahip ve bu beni kitabın daha en başından yakaladığı gibi bağladı. 

-The British Book Nerd



Eğer olay örgüsünden ziyade ezici bir üstünlükle kitaptaki romantik ilişkileri tercih eden bir okursanız, bu sizin kitabınız.

-The Book Nookery


Okur karşısına ilk defa çıkan yazarların bazen biraz "aksak" yazdığını söyleyebiliriz. Ama burada bile Kass Morgan'ın oyunda yeni olduğunu söylemek mümkün değil. Kass, tıpkı tecrübeli bir yazar gibi yazıyor ve bu çok yetenek gerektirir. 

-Booking In Heels



Yazar bakış açısını dörtte sınırlayarak doğru bir karar vermiş, Umuyorum ki okurlar bu yüzden sıkılıp kitabı bir kenara koymazlar ve en azından bir şans verirler.

-Into the Hall of Books


Genel olarak, The 100 seriye başlatacak kadar ilginç bir kitap, bu yüzden bir sonraki kitabına şans vereceğim. Ama bence televizyon dizisinin kitabından daha iyi olacağını düşünüyorum, en azından daha tatmin edici. Zaman gösterecek.

-Alice Marvels





Çekilişe katılmayı unutmayın! 




a Rafflecopter giveaway

30 Eylül 2014 Salı

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu: Aşkın Müziği - Kylie Scott | Kapak Tanıtımı


Orjinal Adı: Lick
Kitap Adı: Aşkın Müziği
Yazar: Kylie Scott
Bağlı Olduğu Seri: Stage Dive #1
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Yayın Tarihi: Ekim 2014



Arka Kapak yazısı


Vegas’ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı…
Evelyn Thomas’ın yirmi birinci doğum gününü Las Vegas’ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak, otel odasında son derece yakışıklı ve dövmeli yarı çıplak bir adamın varlığı ve parmağında King Kong’u korkutabilecek boyutta bir yüzük bu planlar arasında değildi. Bir de tüm bunların nasıl olduğunu bir hatırlayabilseydi…

Turunu yapacağımız Lick, Aşkın Müziği olarak dilimize çevrildi. Heyecan var mı, ben çok merak ediyorum :D




1 Eylül 2014 Pazartesi

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu - Çilek Mevsimi || Kitap Yorumu



Merhabalar yakışıklı ve güzel ziyaretçilerim, nasılsınız bakalım? Blogumdan uzak kaldım, nasıl özlüyorum bilemezsiniz. Parmaklarım paslandı yazamadım bir türlü yorum. Şimdi çilek mevsimi henüz biterken buna karşı çıkan bir kitapla dönüyorum.


Tur kitabımızın bence en ilginç yanlarından biri kitabın kokulu olması, evet nostalji sanki değil mi? Ben küçükken de kokulu silgiler, defterler falan vardı ben pek sevmezdim, ama bu kitaba yakışmış, en azından adına. Demişken kitabın konusuna gelirsek, ilk görüşte başlayan ve araya ne girerse girsin bitmeyen aşka karşı koyamayan Mira ve Yağız çiftimizin başından geçenleri baz alıyor. Delicesine aşık olup bir çırpıda evlenen kumrulardan Yağız'ın Mira'nın hiçbir şey bilmediği geçmişi aralarına giriveriyor. Tahmin edin bakalım bu ne, TÖRE! Spoiler değil merak etmeyin, açıkçası ben hiç beklemiyordum Mardinli Ağa'nın töreden kaçarken doluya tutulmasını. Töre temalı hikayeleri sevmediğim için kitabı okurken biraz sıkıldım. 





Yağız ve Mira dışında Sidar-Bengi, Sarp-Ela, Burcu-Demir 3 farklı çiftin hikayesi var, daha yüzeysel daha üstünkörü anlatılmış ama kitap nereden bakarsanız dolu dolu bir aşk romanı. İki insan birbirine hiç mi doymaz yahu, birbirlerine dokunmadan durdukları süre oldukça az kitapta :D Sonunu başından tahmin edebiliyor bile olasınız Yağız'ın geri gelmesiyle başlayan hikaye geri dönüşlerle hem neden gittiğini açıklıyor ve günümüz zamanıyla affetmenin yükleri ve unutmanın zorluğunu anlatıyor.

Peki ya aşk her şeyi affeder mi?


"Çok güzelsin..." diye fısıldayışının ardından dudakları bu kez şakağına doğru ilerledi. "Hayallerimden bile güzelsin..."


28 Ağustos 2014 Perşembe

Konuşan Kitaplar ile Blog Turları - Çilek Mevsimi || Yazar Tanıtımı




Merhabalar efendim, nasılsınız iyi olduğunuzu umuyorum Blogumda sağlık sorunlarıyla çok uzun süre ayrı kaldım ama mis kokulu bir blog tur ile dönüyorum! Şimdi okuduğumuz kitabın yazarına bir göz atalım diyorum. Ayrıca çekilişimize katılmayı unutmayın, iki tane imzalı kitabımız var :D








Burcu Büyükyıldız, 1987 yılında İstanbul’da doğdu. Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mezuniyetinden bu yana özel sektördeki profesyonel kariyerine
 devam etmekte olan genç yazar, 2011 yılında evlendi. Eğitim hayatından beri kurgulamaya devam ettiği hikâyelerini ilk kâğıda döküşü 2012 yılında başlamıştır. O tarihten beridir de aktif olarak sosyal medyada hikâyelerini okuyucuları ile buluşturmayı sürdürmektedir.

8 Temmuz 2014 Salı

Kitap Yorumu - Ölüm Oyunu



Ölüm Oyunu
Koushun Takami
Pegasus Yayınları
624 Sayfa
Çeviri: Müge Kocaman Özçelik



Ölüm Oyunu/Battle Royale konusunu okuyanların aklına ilk olarak şu sıralar popüler olan “Açlık Oyunları” serisi gelecektir muhtemelen. Fakat Koushun Takami’nin yazdığı 624 sayfalık roman 1999 yayınlanmış. Japonya’da çok satanlara girmiş ve hemen film haklarını alınmış.  Ve ayrıca film Japonya’da yasaklanmış ve sansürlü halde yayınlanmış daha sonra.
 Yazarın hakkını vermek gerek son zamanlarda çıkan yumuşak distopya kitaplarına benzemiyor. Son derece gerilimli ve kanlı. Büyük Doğu Asya Cumhuriyetinde geçen hikaye, distopyalardan alışık olduğumuz şekilde totaliter bir ülkenin kurbanı. Hukuk, ülkenin elinde deyim yerindeyse eğilip bükülebiliyor.  Örneğin, ortada bir karşı çıkma durumu varsa veya akla isyanı çağrıştıracak kelimeler bile duyulsa hükumet istediğini hiç sorgulanmadan öldürebiliyor.

Bizi böyle iğrenç bir oyunun içine iten bu lanet olasıca ülkeyi yerle bir edeceğim.

Kitapta, yarışma için her sene herhangi liseden bir sınıf öğrenciyi seçiyorlar ve öğrencilerin yarışacakları yere gidene kadar yarışmadan haberi olmuyor. Bu oyunda hiç kimsenin seçilmeyeceğim deme lüksü yok, en yüksek bürokratların bile çocukları seçilebilir ve karşı çıkmalarına imkan yok. Programa dahil edilen 42 lise öğrencisine tek bir tanesi sağ kalana kadar birbirlerini öldürmelerini söylüyorlar. Her birinin boynunda patlayıcı bir tasma var, oyuna başlarken her birine bir çanta veriliyor. İçinde rastgele silah ve kısıtlı yiyecek var. İki gün süren bu oyunda oyuna katlanamayanlar, delirenler, çıkış yolu arayanlar ya da oyunu ciddiye alıp son kalan olmak isteyenlere kadar her türden öğrenci var.

Kitap “Hayatta kalmak için arkadaşlarını öldürebilir misin?”mottosu üzerinden gidiyor. Bir yandan, her gün sınıfta gördüğün, birlikte güldüğün belki aşık olduğun insanlar ama bir yandan da elinde silahlarla gezen, olabilecek her türlü şekilde öldürmeye ve hayatta kalmaya çabalayan çocuklar. Aslına bakarsanız korkunç bir durum, öl ya da öldür. Oyunda öğrenciler panik olmuş durumdalar. Ve yazarın kalemi karakterlerin iç dünyalarını yansıtmakta çok başarılı. İlk yarı olarak adlandırabileceğim kısımda bir çok ölüme şahit oluyoruz, çoğu akılda kalmıyor. Her bölümün sonunda kalan yarışmacı sayısı belirtiliyor. Daha sonraları sayı azaldıkça karakterlerin iç dünyalarına dalıyor yazar, geridönüşler (flashback) ile öğrencilerin oyundaki tutumlarına açıklık getiriyor. Susanne Collins’in Açlık Oyunları karşılaştırmalarına gelince, esinlenmelenin olduğu aşikar ama kitaplar birbirinin aynısı da değil. Güzel bir konudan iki farklı yazar kendi kalemleriyle iki farklı kurgu ortaya çıkarmış. Modern Japon edebiyatına alışık olmayanlar -ben!- isimleri hatırlamakta güçlük çekebilirler.
İçindeki mesajlarıyla oldukça dolu olan kitap Takami’nin kalemiyle harika bir esere dönüşmüş. Sonuç olarak yılın başarılı distopyaları arasında sayılabilecek kitabı, isim konusunda zorlanmayıp okursanız seveceğinizi düşünüyorum.


Rıhtım Dergi'nin 6. sayısına bakmayı unutmayın!

4 Temmuz 2014 Cuma

Kitap Yorumu - Merderan'ın Sırrı



Merderan'ın Sırrı
Barış Müstecaplıoğlu
İthaki Yayınları
314 Sayfa







Merhabalar, Barış Müstecaplıoğlu'nun Perg Efsaneleri serisini nasıl sevdiğimi bilirsiniz. Eğer ki bilmiyorsanız sizi ilk kitabın yorumu ve yazar tanıtımı olan şu yazıya alalım. Bir önceki yazıda da dediğim şeyi burada da söylüyorum, kitap beni ilk sayfalarından yine kendine aşık etti. İlk kitapla arasından neredeyse 9 ay geçtiği için başlarken bir kısmını unutmuşum fakat kitabı okudukça kısa kısa hatırladım. Tshermon ile savaşları, Öte Diyarlar zaten hepsi Merderan'ın Sırrı'nda arka plan hikayesi olarak veriliyor.

Hiç gitmediğimiz bir yerde, hiç tanımadığımız bir adamı arayacağız. Kaptanımız ise deniz yüzü görmemiş. Başımıza ne gelecek, bilmiyorum. Ama sakin bir yolculuk olmayacağı belli!

Kitabın giriş bölümünde romana adını veren Merderan ismini duyuyoruz. Aslında bakarsanız kulak aşinalığı sadece, kim ya da ne olduğundan bahsetmiyor haliyle. Bu seferki maceralarında Leofold ve Guorin, yanlarında Nume ile Öte Diyarlardan dönmüşler ve Leafold'un nişanlısını bulmak için yola koyulmuş durumdalar. Kasabaya gittiklerinde Öte Diyarlardan gelirken 5 yıl kadar bir zaman kaybettiklerini fark ediyorlar. Savaştan sonra Perg'de bir sürü şey değişmiş, Avcı statüsü ortaya çıkmış ve promların silah taşıması yasaklanmış. Hatta bazı yerlerde köle bile olarak satılıyorlar falan. Bizim kahramanlarımız, Leafold'un güzel nişanlısını ararlarken güzel bir büyücü kadın, devasa bir heykel, onları avlayan avcılar ve içinde ölümcül tehlikeler barındıran labirentlere kadar bir çok olay ile karşılaşıyorlar.

Kitabın sevdiğim yönlerinden biri de tek bir karaktere odaklanmıyor oluşu, içindeki karakterlerin gözlerinden olayları ve kendi hikayelerini dinleyebiliyoruz. Türk yazar adını duyunca ön yargıyla yaklaşan okuyucuların neler kaybettiğinden haberi yok ve bu serinin ülkemizde hak ettiği değeri göremediğini düşünüyorum. Açıkçası ben herkese önerip zorla okutturmaya çalışıyorum, ön yargıları kırmalıyız! :D Ve yeni kapaklarına açıkçası bayıldım, illüstrasyonu yapan Ertaç Altınöz'ün ellerine sağlık :D

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Konuşan Kitaplar ile Blog Turları - Bu Arada || Karakterler İle Tanışalım



Merhabalar baylar bayanlar. Nasılsınız bakalım? Havalar da gittikçe ısınıyor, gündüzleri evden çıkmaya korkar oldum. Hazır yaz gemişken biz de Pena Yayınları'ndan tam bir yaz kitabı Bu arada için tur yaptık.

Kelebek serisinde Alex, Sarah ve Rachel 16 yaşında üç yakın arkadaştır. Strandbrook Koleji'ne gidiyorlar ki o da yeni gelen iki öğrenci ile daha ilginç gelmeye başladı; David McFadden ve Mark Delaney. Hatta Simon Kelleher bile -hep etraflarında olan- gruplarına daha çekici görünmeye başladı. Ve Luis, Sarah'ın daha büyük, kötü çocuk havalı abisi. Lois, uzak durman gereken erkeklerden biri. Eğer durabilirsen!

Karakterler ile tanışın.



ALEX NEWMAN

  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey: Ben iyiyim. 
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Yardıma ihtiyacım var.
  • Favori kurgusal karakteri: Forrest Gump
  • En Sevdiği Film: The Naked Guy 
  • En Sevdiği Family Guy Karakteri: Brian
  • En Sevdiği TV program: Discovery Channel'daki herhangi bir şey
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Bencil Dev
  • İdeali: Santa Claus
  • En Sevdiği Websitesi: IMDB
  • En Sevdiği Branşı: Sanat
  • Başucu Kitabı: Yatakta kitap okumaz
  • En Sevdiği Şarkısı: Mad World
  • En Sevdiği Spor Dalı: Snowboard
  • Sevdikleri: Yalnız kalmak, Mr. Gran, köpeği Homer
  • Nefret Ettikleri: Kişisel sorular, Bir Rock yıldızının kızı olmak

SARAH HEALY


  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey: Bir partiyi hak ettik.
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Hadi çalışalım.
  • En Büyük İsteği: Düzgün bir şekilde aşık olmak.
  • Favori kurgusal karakteri: Ella Woods, Bu Nasıl Sarışın
  • En sevdiği Family Guy Karakteri: Brian
  • En Sevdiği Film: Şeytan Marka Giyer
  • En Sevdiği TV program: 90210, Glee, Wife Swap USA, Desperate Housewives
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Güzel ve Çirkin
  • İdeali: Robbie Williams
  • En Sevdiği Websitesi: PerezHilton.com ve Twitter
  • En Sevdiği Branşı: Fransızca berbat sayılmaz.
  • Başucu Kitabı: Hello, OK, Kiss
  • En Sevdiği Şarkısı: Circus, Britney Spears
  • En Sevdiği Spor Dalı: Wii Play'de İnek yarışı oynamak
  • Sevdikleri: Dedikodu, erkekler, küçük aletler, partiler, disko topları, Çikolata
  • Nefret Ettikleri: Sınavlar


RACHEL DUNNE

  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey: İyi misin?
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Hayatımla ne yapacağımı bilmiyorum.
  • En Büyük İsteği: Göğüs-Kalp damar cerrahı olmak. Ve bir oyuncu olmak.
  • Favori kurgusal karakteri: Yoda, Star Wars
  • En sevdiği Family Guy Karakteri: Peter
  • En Sevdiği Film: Altıncı His
  • En Sevdiği TV program: Grey's Anatomy
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Rumpelstilskin
  • İdeali: Johnny Deep
  • En Sevdiği Websitesi: Youtube
  • En Sevdiği Branşı: Fen
  • Başucu Kitabı: Bir sürü tıp kitabı
  • En Sevdiği Şarkısı: Break Evet, The Script
  • En Sevdiği Spor Dalı: Kayak
  • Sevdikleri: Süprizler, boş günler
  • Nefret Ettikleri: Su birikintindeki suyu sıçratan şöförler, kuyrukta kaynak yapanlar


DAVID MCFADDEN


  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey: Sorun yok.
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Kendi işine bak
  • En Büyük İsteği: Mutlu olmak
  • Favori kurgusal karakteri: Woody, Oyuncak Hikayesi
  • En sevdiği Family Guy Karakteri: Peter
  • En Sevdiği Film: Waveriders
  • En Sevdiği TV program: South Park
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Tilki ve Avcı
  • İdeali: Alex Newman
  • En Sevdiği Websitesi:  irishsurfer.com magicseaweed.com
  • En Sevdiği Branşı: Ahşap Doğrama
  • Başucu Kitabı: The Best of Gray Lanson
  • En Sevdiği Şarkısı: Bohemian Like You, Dandy Warhols
  • En Sevdiği Spor Dalı: Sörf, Yelkenli, Snowboard
  • Sevdikleri: Deniz
  • Nefret Ettikleri: Güneş Kremi


MARK DELANEY


  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey:  Arkanı kolla
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Cidden 
  • En Büyük İsteği: Çubuklarda uzman olmak -Çin Yemeği-
  • Favori kurgusal karakteri: Macbeth
  • En sevdiği Family Guy Karakteri: Peter
  • En Sevdiği Film: İçerideki Adam
  • En Sevdiği TV program: Scrubs
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Küçük Deniz Kızı
  • İdeali: Lady Macbeth
  • En Sevdiği Websitesi: Youtube
  • En Sevdiği Branşı: Matematik
  • Başucu Kitabı: Prens, Machiavelli
  • En Sevdiği Şarkısı: Hallelujah, Leonard Cohen versiyonu
  • En Sevdiği Spor Dalı: Ragbi
  • Sevdikleri: Oyunculuk -Tüm zamanlı-
  • Nefret Ettikleri: Baskı


SIMON KELLEHER

  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey: Saat 3 yönünde çıtırlar var
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Üzgünüm
  • En Büyük İsteği: Snooker'da dünya şampiyonu olmak
  • Favori kurgusal karakteri: Ironman
  • En sevdiği Family Guy Karakteri: Stewie
  • En Sevdiği Film: Felekten Bir Gece
  • En Sevdiği TV program: Wife Sawp USA
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Grinç
  • İdeali: Jessica Alba
  • En Sevdiği Websitesi: Facebook
  • En Sevdiği Branşı: Matematik
  • Başucu Kitabı: İncil, ha ha!
  • En Sevdiği Şarkısı: Undead, Hollywood Undead
  • En Sevdiği Spor Dalı: Ragbi -İzlemek-
  • Sevdikleri: Piknik
  • Nefret Ettikleri: Sinekler


LOUIS HEALY


  • Büyük ihtimalle söyleyeceği şey: Merhaba, bayanlar
  • Büyük ihtimalle söyleyemeyeceği şey: Sevgilim var
  • En Büyük İsteği: 12 saat koşudan sonra uyumak
  • Favori kurgusal karakteri: Animal, Muppet Show
  • En sevdiği Family Guy Karakteri: Stewie
  • En Sevdiği Film: Zırtapoz
  • En Sevdiği TV program: Californication
  • En Sevdiği Çocuk Hikayesi: Bambi
  • İdeali: Pink
  • En Sevdiği Websitesi: Youtube
  • En Sevdiği Branşı: Hayat
  • Başucu Kitabı: Top Gear
  • En Sevdiği Şarkısı: Ever Fall in Love Someone You Shouldn't Have, Buzzcocks
  • En Sevdiği Spor Dalı: Grand Prix
  • Sevdikleri: İyi bahşiş verenler
  • Nefret Ettikleri: Yanlış tevazu



17 Haziran 2014 Salı

Kitap Tanıtımı - Yarım Kalan



Ertürk Akşun
Destek Yayınları
248 Sayfa










Hikâyeler… aşklar… hayatlar…
Destek Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ertürk Akşun, üçüncü kitabı “Yarım Kalan”da yarım kalan hikayeleri ve aşkları anlatıyor. Şiirlerle bezenmiş hikayelerin hepsi yarım kalmış hayatlara ve yarım kalmanın hüzünlere gönderme yapıyor.
Akşun, kitabı kaleme almasının nedenini şöyle anlatıyor: “Herkesin eminim ki yarım kalan bir aşkı, yarım kalan bir hikâyesi vardır. İşte bu kitapta senin, benim, onun yarım kalan hikâyeleri ve aşkları anlatıldı. Her hikâye bir şairimize ithaf edildi. Unutulmaması için o büyük şairler, hep hatırlansınlar diye. Nasıl ki yarım kalan hikâyelerimiz asla unutulmazlar ya öyle işte.”
“İnsanı en son umutları terk eder…” diyen Akşun yarım kalanın hüznü sinmiş kitabında birbirinden ilginç aşk hikâyeleri anlatıyor. “ Şöyle bir bakarsın hayatına ve tam da bitti dediğin anda, her şey yeniden başlayıverir. İçinin karanlık dehlizlerinde yıllarca kapalı tuttuğun gün ışığı, birdenbire yeniden parlamaya başlar. Ufacık bir kıvılcım, mini minnacık bir ateş, bütün umutlarını tekrar yeşertmeye yetiverir. Sonra bütün gayretinle sarılırsın hayata… Kendine yeni uğraşılar bulursun, yeni sevmeler edinir ve oyunun kurallarını değiştirirsin. İşine dört elle sarılırsın mesela… Sonra aniden istediklerinin, gerçekten istediğin şey olmadığını fark edersin, doyuverirsin her şeye, denediğin bütün yollar bu kez sana huzursuzluk vermeye başlar. Pencerende bir boşluk açılır. Uğraşıların, sevmelerin, zevklerin, ilgi alanların ve değiştirmeye çalıştığın yaşam kuralların bir bakarsın yine anlamsızlaşıvermiş… Neden mi? Çünkü sana duyduğum aşk, oracıkta hâlâ yaralı halde durmaya devam ediyordur da ondan…
Aşk ve hüzün… Aslında hepsi hayata dâhil. Akşun da kitabını “Ölmeye değecek bir hayatınız olması dileğiyle…” diye bitiriyor. Belki hepsinden önemlisi işte bu; hayatınızın yarım yaşanmaması.

8 Haziran 2014 Pazar

Kitap Yorumu - Yürüyen Kentler



Yürüyen Kentler
Philip Reeve
ON8 Yayınları
352 Sayfa
Çeviri: Müren Beykan, Fulya Yavuz






Yürüyen Kentler serisi 2001 yılında Philip Reeve tarafından yazılmaya başlanmış, ülkemizde ve dünyada bakış açısıyla büyük etki yaratmış serilerden biridir. 4 Kitaptan oluşan seri raflara ON8 yayınları tarafından kazandırıldı. Gerek kapakları gerekse çevirisi ile serinin ilk kitabını okumuş olsam da henüz, gayet başarılı buluyorum. Özellikle iç kapağın gri renkli tasarımı kitaba ayrı bir güzellik katmış. Seri sırayla;
1. Yürüyen Kentler
2.İhanet Altını
3. Cehennem Makineleri
4.Karanlık Düzlük
bu dört kitaptan oluşmakta. Tüm kitapları yayımlanan serinin yazarı Reeve, 2002 Gold Nestle Smarties. 2003 Blue Peter Yılın Kitabı gibi birçok ödülü var.
Steampunk tarzında yazılmış kitap, uzak bir gelecekte 60 dakika savaşları sonrası bizim bildiğimiz dünya yok olmuş ve neredeyse tam anlamıyla tam zıt bir felsefeyle yeniden yapılandırılmış. Artık yerleşik kentlere garip -neredeyse korkunç- bakış açısıyla bakılacak bir dünyada kentlerden kasabalara bütün yerleşim alanları tekerlek üstünde “yürüyorlar.” Uzak bir gelecekte geçmesine rağmen tabiri caizse post-apokaliptik bir dünyada teknoloji eskisinden kötüdür. Sıcak hava balonlarıyla uçan uçaklar, kısa mesafe ile iletişime geçebilen telsizler gibi. Bu Yürüyen Kentler harfi harfine kent. Yani öyle düşündüğünüz gibi küçük bir şey değil. Bildiğiniz Londra şehrini altına tekerlek koyup yürütüyorlar. Devasa bir yapı ve her kent, kasaba yaşamak için bir başkasını yemek zorunda. Onları yakalayıp parçalara ayırıyorlar, malzemelerinden yararlanıyorlar, tarihi eserlerini koleksiyonlarına ekliyorlar ve insanlarını neredeyse acımasızca çalıştırıyorlar.
Predator-Cities-Mortal-Engines
Hikaye, Londra şehrini baz alarak başlıyor ve Londra eski görkemli günlerine dönmek için saklandığı yerden çıkıyor. Tarihçiler Locasından kendi halinde bir çırak olan Tom kendini, hayran olduğu baştarihçi Valentine’e suikast düzenleyen Hester Shaw ile birlikte buluyor. Kitabı türünden ayıran en büyük şey ise tabii ki kurgusu. Mahvedilmiş dünyada insanlığın, parçalanmış şehirlerle, üstü gizlenen gerçeklerle ve güç yarışıyla güce sahip olmaya çabalayanlarla dünyanın, ne kadar değişirse değişsin temelinden sapmadığını, sapamadığını görüyorsunuz.

Kitabın içinde aradığınız birçok şeyi bulabileceğinize inanıyorum. Çocuk kitabı diye düşünmek kesinlikle yanlış olacaktır zira içindeki alt yazı metinleriyle harika bir kurgusu var. Temposu hiç düşmüyor, sürekli bir şeylerin peşindesiniz. Yepyeni ve post-apokaliptik bir dünyayı hazmetmeye çalışıyorsunuz, sırlarından gerçeklerine kadar. Bu var olma savaşında bütün her şeyi değiştirebilecek bir sır ve yanlış seçimler ile okuyacağınız en güzel distopyalardan olacağını söyleyebilirim.

7 Haziran 2014 Cumartesi

Konuşan Kitaplar Blog Tur | Dünyanın Gölgesi -Beth Revis || Kitap Yorumu - Okumak için 3 Sebep





Merhabalar efendim, nasılsınız bakalım? Finallerdir, derslerdir derken bloga uğrayamadım bile içim gidiyor. Doğru dürüst kitap bile okuyamadım. Elimde Ölüm Oyunu var, hala bitiremedim. Gerçi onun yerine elime pek güzel kitaplar geldiği için olabilir. Mesela Dünyanın Gölgesi'ni elime alır almaz bitirdim. Önceki iki kitabın yorumunu okumak için tık tık!



Her zaman dediğim gibi Evrenin Ötesi serisi ülkemizde ve yurt dışında hak ettiği etkiyi göremedi bence. Ben elimden geldiğinde herkese öneriyorum çünkü benim en sevdiğim bilim-kurgular arasındadır. Hatta bu yorumu yazarken de spoilerden olabildiğince uzak durmaya çalışacağım, hiçbir şeyin kitabın etkisini bozmasını istemiyorum *.* Ve turunu yaptığımız için çok memnunum, son kitap için oldukça beklemiştik ve başka bir kapakla çıkacak diye korkuyordum. Bu kapak hem seriyle uyumlu hem de görseli çok hoş.




Gelelim kitapta neler oluyor kısmına. Bir Milyon Güneş'i bitirdikten sonra sizi merak içinde bırakacak kadar çok farklı şey öğrenmiştik. Çırak, Amy ve onu takip eden Godspeed sakinleri gemi ile birlikte Centauri-Dünya'ya gidiyordu. Kitap da buradan başlıyor, dünyaya inmeleriyle birlikte Amy hemen Dondurulmuşları uyandırmaya gidiyor, anne ve babasına kavuşmak için. Ve baştaki iki lider de öldüğü için Amy'nin babası lider oluyor. Dondurulmuşların canlanması olayları biraz değiştiriyor tabii ki. En başta Amy'e bile güvenmeyen Godspeed insanları 98 kişiyle karşılaşınca haliyle çekiniyorlar ve Dondurulmuşların da onlardan farkı yok. Ucube gözüyle bakıyorlar birbirlerine. Ve bir olaylara el koymaları da durumu güçleştiriyor haliyle. Godspeeddekiler dünyaya gelmeyi kabul etmiş olabilirler fakat uzay gemisinden çıkmaya cesaretleri yok. Şöyle düşünün, onların bildiği tek yuva metal duvarların arkasında, temz hava, sınırsız gökyüzü ne demek bilmiyorlar. Ve düzensiz yağan yağmur, fırtına, şimşek onları olabildiğince korkutuyor. 


Herkes gibi benim de Orion'un söyledikleri ve Centauri-Dünya ile ilgili teorilerim vardı ve kitap biraz geçtikçe hepsi yerine oturmaya başladı ve birazcık da üzülerek söylemeliyim ki hepsi tuttu. Niye üzülerek söylüyorum çünkü beni daha çok şaşırtmasını isterdim. İstediğim kadar şaşırtmamış olabilir ama kitaba birkaç saatliğine ara vermek zorunda kalmıştım ve o süre boyunca başka bir şey düşünemedim. Acaba ne olacak, o ipucu ne çıkar, Çırak ve Amy'nin babası anlaşacak mı, Amy ile Chris arasında ne oluyor, yine mi Phydus diye tüm gün boyunca dalgın dalgın bakındım. Kitap istediğimiz gibi çoğu şeyin cevabını veriyor ve aksiyonuyla birlikte sürüklüyor. Ama isterdim ki seri bitmesin ya da bir yan-seri gibi bir şey yapsınlar.




Okumak İçin 3 Sebep


  1. İçinde Aşk üçgeni yok.
    Bunu en başa koymam gerekiyordu çünkü kitaplarda beni en deli eden kısımlardan biri budur. Özellikle Cehennem Makineleri serisinden sonra "ay ben ikisini de seviyorum galiba :/" diyen karakterlere karşı ciddi ön yargılarım var, hepsini toplayıp azarlamak istiyorum. Öhöm, dediğim gibi kitapta aşk üçgenini geçin öyle mıç mıç okurken gözlerinizi devireceğiniz bir aşk yok. Son kitapta üçgen oluşur gibi hissediyorsunuz fakat sakin olun canlarım, Revis bizi bambaşka sürprizlerle şok ediyor.
  2. Kurgusu çok güzel.
    Biyokimya ve genetiğe meraklı biri olarak tanıtım yazısını okur okumaz almıştım. Yen gezegenler, genetik mutasyonlar, Phydus gibi ilaçlar -merak etmeyin okuyunca anlayacaksınız- okurken sıkılmıyorsunuz. Gezegenler arası yolculuk teması çok güzel zaten bir de buna liderliğin kattığı baskıyla ve yeni bir yerin yabancılığıyla boğuşan kurgusu güzel karakterler ekleniyor. Bilim kurgunun içine güç ve özgürlük uğruna yapılan mücadeleler ve sırlar eklenince tadından yenmiyor :D
  3. Tek bir karaktere odaklanmıyor.
    Sevilen serilerde yazar son kitabına doğru ana karakter dışında birinin ağzından da bölümler yazar ya da yan seri çıkarır çünkü okuyucu tek bir karakterin görüşüyle yetinmek istemez. Evrenin Ötesi de bizi bir çift gözle sınırlamıyor. İki ana karakteri de kendi cümleleriyle okuyabiliyorsunuz. Godspeed'in nasıl dünya özlemi ve yabancılık çektirdiği Amy'den, nasıl yerlisi olunur, nasıl yuva olunur kısmını Çırak'ın ağzıyla okuyoruz. Bir karar anında doğru ve yanlışın iki yönünü de okuyunca o kitaba daha çok bağlanabiliyorsunuz haliyle.

a Rafflecopter giveaway

5 Haziran 2014 Perşembe

Kitap Yorumu - Alaskanın Peşinde


Alaskanın Peşinde
John Green
Pegasus Yayınları
320 Sayfa
Çeviri: Çiçek Eris



“Bir şeylerin parçalanmamasını dilemeyi bıraktığınızda, parçalandıklarında acı çekmeyi de bırakırsınız.”

Hepimiz gideceğiz, diyor John Green kitabında. Büyük Belki aramak için ölene kadar beklemek istemeyen sıradan bir gencin ve güzel, zeki ve arkasından insanları sürükleyebilecek kadar güçlü bir genç kızın hikayesi.
Alaska’nın Peşinde genç-yetişkin türünde 2012 yılında raflara Pegasus Yayınları etiketiyle çıkan John Green’in ilk romanı. Kitap “önce” ve “sonra” diye bölümlere ayrılarak Miles Halter’ın yaşadıklarını anlatan bir roman. Büyük Belki’yi bulabilmek amacıyla ailesinden uzakta bir yatılı okula yazılan Miles’ın alışılmadık bir takıntısı var; ünlülerin son sözlerini okumak. Sadece Miles’ı anlatmıyor aslında kitap, Miles üzerinden gençlerin sorunlarını, sorularını bunlarla nasıl başa çıktıklarını, başa çıkamadıklarında yaşadıklarını başarılı bir biçimde aktarmış.

hızlı

Okulda yasak olan her şeyi uyuşturucu, sigara, alkol, eşek şakalarını yapmayı seven lisenin haylaz denebilecek takımıyla dost olan Miles, kendi arayışında yepyeni deneyimler ediniyor. Yaşıtlarından çok farklı bir o kadar da aynı Alaska sayesinde aşık olmayı öğreniyor. Beklediğiniz gibi mutlu ya da mutsuz sona sahip bir aşk hikayesi değil. Ama yatılı okul bir süre sonra Miles için Alaska haline gelmeye başlıyor. Onun cümleleriyle sorularını soruyor, davranışlarıyla arıyor ve ilkleri deniyor. Ona labirentten çıkmak için o yokmuş gibi davranmak değil daha fazlasını aramak için riskler alması gerektiğini öğretiyor. Miles, “İnsanlar yağmur olsaydı, ben serpinti olurdum, o ise kasırga.” ile kendi cümleleriyle tanımlıyor Alaskayı. Ayrıca arkadaşları Albay, Takumi ve Lara da kitabın örgüsünün gençlerin gözünden gitmesine yardımcı olmuşlar. Fakir, çalışkan, farklı ve nihayetinde hepsi aynı grupta.

“Sonunda, insanların ölümden sonraki yaşama inandıklarını çünkü inanmamaya katlanamadıklarına karar verdim.”

Kitapta kültür farkını hissedebiliyorsunuz. Lisede yaşadıkları deneyimin bizim kültürümüzde çok fazla yeri yok fakat Skins gibi dizileri izleyenlerin yabancılık çekeceğini sanmıyorum. Benim yorumuma gelince, John Green’i kalemini seviyorum. Meteforları kullanıp içinde yaşadığımız ama sormayı unuttuğumuz soruları sanki hep oradalarmış gibi işlemesi sanırım kitabın okunmasını sağlayan en büyük nedenlerden biri ve araya eklediği dramlar bizim gibi duygusal bir milleti kendine çekiyor. Tabii ki roman bazı yerlerde mükemmelliğe kaçmış ama bunun olması normal zira realist tarzda yazılmamış fakat ona çok yakın. Sevginin ve kırılganlığın ne kadar iç içe olduğunu gösteren roman, değişimlere karşı istikrarını koruyabilen fakat hiç beklemediğiniz anda küçük bir papatyayla bile dağılabilen köklü kararların dünyasını anlatan bir hikaye.
Ve sizi aklınızda bir soruyla bırakıveriyor.

“Umut etme sebebiniz nedir?”


Rıhtım Dergi'den okuyun!