25 Temmuz 2013 Perşembe

Kitap Yorumu - Aynı Yıldızın Altında



Aynı Yıldızın Altında
John Green
Pegasus
317 sayfa
Çeviri: Çiçek Eriş







Dünya bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil.

Her yerde adını duymuşsunuzdur mutlaka ki DUYUN ZATEN.  Sanırım bir insanın John Green'e aşık olması için bu kitabı okuması yeterli olacak. Daha ilk sayfalarda kelimelerin rahatlığı, cümlelerin içtenliği ile bağlıyor kendisine. Ayrıca çevirmen Çiçek Eriş güzel iş çıkarmış, ona da teşekkür ediyorum.

Konusu klasik kanser hastası bir kız ölecekken biriyle tanışır, aşık olur. Ama sormazlar mı adama sen böyle bir konuyu nasıl böyle mükemmel ötesi bir biçimde yazdın!? Derler, ben diyorum işte. Bazı yerlerde cidden nasıl güldüm, bazı yerlerde "gerçekten öyle, nasıl aklıma gelmedi?" diye düşündüm, bazı yerlerde ağladım. Gözlerim doldu en azından, tamam mı? Hani YA kitabı ama her türden insanın okuyabileceğini düşünüyorum. İçinde insanı etkileyecek bir sürü cümle var.



,

"Ah Hazel Grace, hiç sorun değil. Kalbimin senin tarafından kırılması bir onur olurdu."





Hayır size şimdi burada kitabı anlatsam çok boş olacak biliyorum. Anlattığım cümleler eksik kalacak. Ben ki duygusal, ağlamaklı kitapları seven biriyim ama buna öyle bir kitap diyemem. Ağlatmadığı için mi? Hayır, gayet duygusaldı. Ama ağlatmak, acındırmak, üzmek için yazılmamış bir kitaptı bu. Diğerlerinden ayıran önemli özelliği de buydu.  Ve Hazel ve Gus'un aşkı. Böyle basit, her yerde gördüğümüz gençlik aşkı değildi ya da romantik sözcüklerle donanmış, yapış yapış bir aşk da değildi. Çok içtenti, sanki aradığınız şeyi sonra bulmuş gibiydiniz. Mesela benim en çok hoşuma giden cümlelerinden biri de Isaac diye arkadaşı ikinci gözünü de kaybettiğinde odaya girip "Hey, harika bir haberim var! Henüz tahmin edemeyeceğin kadar mükemmel ve korkunç anlar ile dolu güzel ve upuzun bir hayat yaşayacaksın!" Bir bacağını kaybetmesine rağmen ne kadar yaşama sevinci ile dolu olduğunu görebiliyor musunuz? Ve sigara metaforu var elbette. Sigara, öldürücü şey, ağzına koyuyorsun ama ona öldürecek gücü vermiyorsun. Bunun gibi milyonlarca güzel şey var kitapta.




"Bazı sonsuzluklar başka sonsuzlardan büyüktü."



Burada her şeyi anlatıp spoiler vermek istemiyorum ama her şeyi anlatmak istiyorum. Milyonlarca alıntı aldım kitaptan. Bir kere daha okuyacağım, hatta bir kere daha, sonra bir kere daha. Hepsini bir anda sindiremiyorsunuz çünkü. Bir olay örgüsü olabilir ama bir şeyden bahsetmiyor sadece.

El bombası olmak. Ölürken kendinle birlikte etrafındaki hayatları da patlatmak demek. Ölünce aileye ne olacak? Devam edebilecekler mi? Ya arkadaşlar? Sevgili? Hepsini düşündürüyor, sadece ölen kişiyi değil. Her şey ölmenin yan etkisi, endişe, korku, nefret. Ölüyor olabilirsiniz ama bu yaşadıklarınızı daha değersiz kılar mı? Daha az sonsuz yapar mı? Dediği gibi bazı sonsuzluklar daha büyüktür ama bu diğerlerinin de sonsuz olmadığı anlamına gelmez.




"O okurken uykuya dalar gibi aşık oldum. Önce yavaş yavaş, sonra bir anda."








Daha söyleyebileceğim şeyler var. Hani bazı kitaplar olur, kimse bilmesin istersiniz. Size özel olsun, bu kitap benim için onların arasına girdi. Okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.



Okay? Okay.






Konuşan Kitaplar #13 Blog Tur VI. Gün / Konuşan Kitaplar Kızlarına Göre Kaiken




O kadar Kaiken'den konuştuk, yorumladık, Grange'i tanıdık, türünü öğrendik. Hadi şimdi gelin Konuşan Kitaplar Kızları Kaiken hakkında neler düşünüyor onu öğrenelim.

 |-Tur Takvimi-|



1-Konuşan Kitaplar Kızları olarak her türden kitap sevenimiz var içimizde. Gerilim/Polisiye sevenler ve mümkünse uzak kalmaya çalışanlar olarak kitapta neleri sevdik neleri sevmedik?

Yorum Durağım: İlk soruya cevap verecek olursam ben tam bir gerilim/polisiye/cinayet tutkunuyum. Niye diye soracak olursanız, bir kere içinde ki bulmacalar kitabı okumamı daha zevkli kılıyor ve bu sayede kendimi dosyaya bakan polisin yerine koyarak ipucuların üzerinde adım adım ilerleyerek, kitaptaki polisten önce katili bulmaya çalışıyorum. Bazı kitaplarda katili daha ilk satırlarda buluyorum ama özellikle bazı yazarların kitaplarında ne kadar çabalasam da bulamıyorum katili. Örneğin Tess Gerritsen ve Grangé'ın kitapları gibi. Bu sevgili iki yazar okuyucuyu imkansız bir noktasından vurarak şaşırtıyor. Çünkü onlar son perdeye kadar 3.şahısları saklıyorlar ve bu sayede okuyucunun yani bizlerin kitap boyunca katili bulmamızı engelliyorlar.
Gerçi bu kitapta birazcık yanılgıya düştüm. Eğer yorumumu okuduysanız ben kitabı iki parçaya böldüm ve 1. cinayet ile 2. cinayet adını verdim bu bölümlere. İlk cinayeti daha ilk satırlarda çözerken, 2. cinayeti çözene kadar göbek çatlattım. Çünkü kimi düşünsem o çıkmıyordu. 
Bu yüzden hafifte olsa yani ilk cinayetten dolayı ve karakterlerin zayıflığından dolayı bu Grangé kitabını fazla beğenmedim. Sadece ikinci cinayet üzerinden devam etseydi konu eminim diğer Grangé kitapları gibi bayılacağımdan eminim. 



Tuğçenin Kitaplığı: Ben her fırsatta belirttiğim gibi pek polisiye hayranı değilim, ama arada herkesçe okunup takip edilenleri, gönlünü kitaplara vermiş biri olarak tabii ki okuyorum. Bu kitapta karakterlere yüklenen günü, verilen ağırlığı ve sunulan detayı çok sevdim. Karakter ağırlıklı hikayeler okumayı sevdiğimden olsa gerek. Ve yazarın dalgalı ritmini hiç sevmedim desem yeridir, bir kitaba kaptırınca elimden düşmeden gitsin isterim, ama grange pek bunu istemiyor, okur her anı indirsin istiyor sanırım ki en heyecanlı yerde bir karakter ya da iç dünya analizine girerek, gidişatı frenliyor ve sürekli diken üstünde kalmanızı engelliyor.


Kitap Avcısı: Kitapta iki ayrı cinayetin anlatılmasından hoşlanmadım mesela. Birine odaklanmaya çalışıyorsun, o bitiyor bir sonraki başlıyor. Birbirinden ayrı konular, tek kişide olduğu için birleştirilmeye çalışılmış gibi. Naptın Grange'ciğimm :( diyesim gelmedi değil. Her zamanki gibi milyarlarca sokak isimlerini anlamadım. Bak sen dünyaca ünlü yazarsın, bir tek Fransızlar okumuyor seni e bize de insaf yahu! Onun dışında aslında her iki cinayet kurgusu da kendi içinde güzeldi, onları sevdim.


Maria Pruder Ölmedi:  Kitabı genel olarak sevdim. Karakterler hayatın içinden. Mutlak mutluluk yok bu kitapta. Gerçek hayat gibi. Her mutluluğun altından bir kir çıkıyor. Sonunu sevmedim. Spoiler vermek istemiyorum ama bazı şeyler çok saçmaydı :P tabii kitap bir aksiyon kitabından farksız. sahnelerin betimlemesi başarılıydı bence. 


Küçük Kız: Ben bu tür sevmem açıkcası ama bu kadar çok duyulmuş bir yazarı ve kitabı okumanın bir ayrıcalık olduğu kabul ediyorum :) Ama dediğim gibi ben polisiye(içinde ağır romance yoksa) sevmiyorum.

2-Grange okuyanlar bilir, biz her seferinde aha buldum! derken son sayfalarda ağzımız açık kalır bazen. Peki, bu final bizi tatmin etti mi? Neler farklı olabilirdi?

Yorum Durağım:İlk soruda da söylediğim gibi bazı yazarlar 3.şahısı son perdeye kadar sahneye çıkartmıyorlar ve bu da okuyucuyu kitaba bağlanmayı sağlıyor. Yine yukarıda söylediğim gibi 1.cinayetin hiç öyle şaşırılacak bir noktası yoktu yani katilin kim olduğunun bulunulmasında ama 2.cinayet hem işlenişi hem katilin kim oluşunun örüldüğü bütün mükemmeldi. Ama bu mükemmelliği zedeleyen de bir nokta vardı. Sonu! Bana göre sonu iğrençti! Sen, sevgili yazarımız Grangé git mükemmel bir sahne oluştur ve son dakikasında bütün olayı mahvet! Oldu mu bu şimdi?! Tabii ki de hayır! Hayır yan komşum falan olsa tutacağım yakasından oturtacağım masaya şu sonu ya baştan yaz ya da yazarlık kariyerini bitir tehdit edeceğim. :D Yazı yazma kabiliyetime güvensem direk oturacağım masa başına ve o sonu baştan tekrar yazacağım. Ve ister inanın ister inanmayın ama benimkisi daha kanlı olacak. Sarılmalar ve 'Eve dönelim aşkımmmmm' sahneleri olmayacak, hiç merak etmeyin! :D


Tuğçenin Kitaplığı: Ya bu kadar didindi, adm ve hikayeyi çözdü hatta onca yol gitti yetişti, bu son oldu mu şimdi ;) desem yeterli olur mu? 

Kitap Avcısı: Kitabın sonunda lütfen 30sayfası kopmuş olsun diye düşündüğüm söylentileri doğrudur efenim. Damlanın da dediği gibi bildiğin, her şet bitti eve döneğlim ağşkııam :( gibi bir sonu vardı. Hani o kadar şey söyledin karına, aramızda bir şey kalmadı dedin son anda mı aklına geldi Passan beey? 



Maria Pruder Ölmedi: Tatmin etmedi. eden var mı? belki Japon kültürüne uzaklığımdan, belki esas kadının içinden bir anda Kung Fu çıkmasından. :D Son bölümlerde sevmediğim tek şey Tokyo sokakları. Grangé'den Siyah Kan ve Kızıl Nehirleri okumuştum. Bi' Siyah Kan değildi, ama Kızıl Nehirlerin üzerindeydi bence.


Küçük Kız: Ben vauv bu adamı tuttum diyemem :) Dövmeyin beni :) Kitapla veya yazarla alıp veremdiğim yok ama tür bana hitap etmiyor. Yazarın ustalığına zerre lafım yok sonunda çenemi zor topladım kabul :) ama daha fazla ne yazabilirim bilmiyorum.



3-Kitabın her karakterini de sevmedik ya -yoksa sevdik mi?- hangi karakteri sevdik, hangisi deli etti bizi? 

Yorum Durağım: Bu soruyu pas geçiyorum. Hiçbir karakteri sevmedim. Hepside melankoli havasında gezen, kendi ayaları üzerinde duramayan, kendine güvensiz insanlar birliğiydi. Özellikle Naoko (Konuşan Kitaplar kızlarına göre Nalan :D ) bende kitap boyunca acaba nasıl bir öldürme sahnesi kursam acaba şu kadına diye düşünceler geçti gözümün önünden. Hele Passan! Aman Tanrım öyle polis olur mu yahu! Hele hippi kılıklı Fifi! dostum Fransızlar polislerine nasıl güveniyor?! Kısacası bu kitabın sonu gibi karakterleri de vasattı.

Tuğçenin Kitaplığı:  Kesinlikle passan ve fifiyi sevdim ve noako yu sevmedim 

Kitap Avcısı:Valla Passan'ı hiç gözüm tutmadı benim. Öyle her olayı bunu benim çözmem gerek, gurur meselesi diye atlayan karakterleri hiç sevmem. Passan da böyleydi kaba kuvvet, düşünmeden atlayan. Naoko ise tam tersi, içten pazarlıklı, mantıklı, soğuk biri. Sanırım ona karşı nötrüm. Sevdiğim pek bir karakter olmadı ama Fifi, eğleneceliydi.

Görünüşe göre çoğunluğumuz kitabın sonunu beğenmemişiz. Sen o kadar heyecanla yaz, merak ettir, gerilelim sonra bize böyle bir son ver. Olmadı Grange olmadı buuu, bir dahakine can alıcı noktayı finallere sakla. Yine de Grange diyoruz, okunsun diyoruz!

Bir sonra turumuzda görüşmek üzere!!! 

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Kitap Alışverişi

O kadar heyecanlıyım ki, kitaplarıma bakmadan duramıyorum. Hepsi harika, hepsi tapılası görünüyorlar. Evet, geçen hafta Okuoku ve Kitap Sihirbazı'ndan sipariş vermiştim.



1-Gölge Öpücük -
2-Bir Isırık Daha
3-Ölmem Gerekirse
4-Ben Ölene Kadar
5-Aynı Yıldızın Altında
6-Bir Milyon Güneş
7-Yerkara
8-Dönüşüm
9-Parlak Gögeler
10-Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler
11-Zaman Temsilcisi
12-Zoraki Düşes
13-Senden Önce Ben
14-Zümrüt Yeşil
15-Safir Mavi
16-Yakut Kırmızı

Kitaplardan en çok "Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer" kitaplarını sevdim. Kocaman, ciltliler ve kaliteli duruyorlar. Adıyla uyumlu sanki kitaplar tüm zamanlarda sizinle olur der gibi. Hiçbir kitap kurdunun ciltli kitaplara karşı koyamayacağından eminim.

Adını o kadar çok duydum ki almasan kendime haksızlık edeceğim John Green kitabını aldım sonunda. Bu günlerde duygusal şeyler okumaya ihtiyacım var ve o da ciltli! Ayrıca Senden Önce Ben kitabı da sanırım ağlamaklı kitap okuma isteğimi yatıştıracak. Annem de okumak istiyor, elinden zor aldım :D

Ölmem Gerekirse Kitabını Arkadaş Kitapevi'nin facebook sayfasındaki yarışmadan kazandım. Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler kitabı da kitapsihirbazı'nda 3tl ile, hemen fırsattan yararlandım. Bir de puanlarım vardı, onunla da Gölge Öpücük'ü aldım. Aslında seriyi bitirdim ama o kitabı ben de yoktu ve serilerin kitaplığımda eksik olmasından hoşlanmıyorum, hemen aldım. 

Zaman Temsilcisi ise Altın Bilek yayınları tarafından gönderildi. Benim gibi Doctor Who fanı olan biri için zaman yolculuğu ile bir kitap karşı konulamaz. En kısa zamanda bitirmeliyim. Dönüşüm var bir de, ah Tuzak nasıl bitmişti :( Kedi adamlar bekleyin, geliyorumm!

Kitaplarımın hepsi o kadar güzeller ki hangisinden başlayacağımı bilemiyorum! Ayrıca Okuoku ve Kitapsihirbazı harika ayraçlar yollamışlar, hepsine bayıldım. Siz neler aldınız, neler okuyorsunuz?

21 Temmuz 2013 Pazar

Konuşan Kitaplar #13 Blog Tur II. Gün / Grange Kitapları




Bayanlar, baylar 13. Blog Turu kutlu olsun!!!


Evet dün Ateşi Yakalamak filminin fragmanını izleyince biraz -ÇOK- etkilenmiş olabilirim. Buradan izleyebilirsiniz.

Neyse biz gelelim bugün turumuzun konusuna; Grange Kitapları. Evvet, aynen öyle. Eğer bu türü -polisiye, gerilim- okuyorsanız adını duymamanız imkansız hatta okumuyor olsanız bile bir kitapçıya gittiğinizde her yerde kitaplarını görebilirsiniz DK etiketiyle. 



|-Tur Takvimi-|

Önokuma & Video - Kördüğüm Hayaller
Grange Kitapları - Kitap Avcısı
Super Six Sunday | Kaiken'i Okumak için 6sebep - Küçük Kızın Büyük Kütüphanesi



Benim okuduğum ilk Grange kitabı olduğu için buna öncelik veriyorum. Konusu için "Kurtlar İmparatorluğu'nda Fransa ile Türkiye arasında gerilimli bir hat kuruluyor. Jean-Christophe Grangé, her zamanki gibi etkileyici bir atmosfer yaratıyor, kahramanlarına inandırıcı roller biçiyor ve okuyucuyu soluksuz bırakacak bir serüvene tanık ediyor. Seri cinayetler, uyuşturucu kaçakçılığı, Strasbourg-Saint-Denis’deki küçük Türkiye, Fransız polisindeki iç hesaplaşmalar, tıbbın karanlık amaçlara alet edilmesi... Okuyucu kendini böyle gerilimli bir dünyanın içinde buluyor. Heyecan dozu son sayfaya kadar hiç düşmeyen bir roman." demişler. Çok da güzel demişler.



"Onlar çocuktular...
En mükemmel elmasların saflığındaydılar...
Ne ufak bir lekeleri...Ne de en ufak bir kusurları vardı...
Ve ne de en ufak bir günahları...
Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı..."
Paris’te bir Ermeni katedralinde işlenen bir cinayet. Kan yok, cinayet aleti yok, yara bere yok…
Biri yaşlı ve huysuz emekli bir polis, diğeri Çocuk Bürosu’nda görevli, ancak açığa alınmış uyuşturucu müptelası genç bir polis. Bu ikisi, gitgide hunharca bir hal alan ve peşpeşe işlenen cinayetlerin katilini veya katillerini bulmak için birlikte çalışmak zorundadır. Birbirlerine ihtiyaçları vardır, birbirlerini tamamlamaktadırlar. Ancak bu cinayetler sıradan bir seri katilin işi değildir. Gizli servisler, naziler,Yahudiler, ülke içinde ülkeler, ve “siyah bölgeler”… Sanki birileri bir şeyleri gizlemek istemektedir. 
Fransa’nın göbeğinde başka bir ülke olabilir miydi?
Bu ülkeye kim veya kimler göz yumuyordu?
Burada neler yapılmaktadır?
Kaçırılan çocuklar ile öldürülenler arasındaki bağ nedir?
İki polisin çabası cinayetleri açığa kavuşturmaya yetecek midir?
Yoksa…



Filmi de çekilmiş bu kitabın. Ben hem okumadım hem izlemedim ama çok güzel yorumları var başlamayı düşünüyorum.
"Kızıl Nehirler", ''Çocukluğumdan beri korkutucu hikâyeleri, korku filmlerini, bilinmeyenin verdiği endişeyi hep sevmişimdir" diyen Jean-Christophe Grangé'nin yazarlık yaşamındaki ikinci romanı. Mathieu Kassovitz tarafından filme çekilen ve başrollerinde Jean Reno ve Vincent Kessel’in oynadığı "Kızıl Nehirler", birbirini tamamlayan, iki gözü pek polisin son derece karanlık ve karmaşık bir cinayeti çözme çabasını anlatır. Küçük bir Fransız kasabasında meydana gelen bir cinayet, roman kahramanı iki polisin merakını körükler. Sonuçta kökü eskilere uzanan bir gizli örgüt çıkacaktır ortaya ve hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gözler önüne serilir. "Kızıl Nehirler", yazarın ustalıkla sağladığı soluk kesici tempo ve usta işi karakter tahlilleri, best-seller türüne dudak büken Avrupalı okuru derinden etkilemiştir.




Leyleklerin Uçuşu, her Grange kitabı gibi yavaş başlıyor ama sizi içine aldıktan sonra bırakamıyorsunuz. 

"Leyleklerin Uçuşu"nda yazar, Avrupa’dan Orta Afrika’ya kadar, her yıl düzenli olarak göç eden leyleklerin bu özelliğinden yararlanan uluslararası bir şebekenin faaliyetlerini anlatıyor. Grangé’nin korku labirentinin bir yanında dünyanın en sıkı denetlenen elmas madenlerinden yapılan kaçakçılık, diğer yanında da kalpleri çalınmış cesetler duruyor. 
"Leyleklerin Uçuşu"nda okuyucu, adrenalin hapı yutmuş gibi, kitabın ilk sayfalarda tutulduğu heyecan fırtınasından, sonuna kadar kurtulamıyor.





Tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adam… Aynı yerde, bir bakım çukurunda çırılçıplak bir ceset... Ve olay üzerine polis tarafından çağrılan psikiyatr Mathias Freire… Polis, hafızasını yitirmiş adamı sorgulamak isterken, Mathias kendisinde de aynı kişilik hastalığı olduğunu fark eder. Acaba aranan seri katil kendisi midir?



Yine kanlı, yine delice, yine korkutucu bir roman var karşımızda: "Siyah Kan".Yazarın bir yıl gibi kısa bir sürede kaleme aldığı kitap serbest dalış şampiyonu bir katil ile eski paparazzi, kötülük fikrine ve kaynağına takıntılı bir gazeteciyi karşı karşıya getiriyor. Katil hapiste… Ama daha önce Kamboçya, Tayland, Malezya’da kan dökmüş. Kadınların kanı… Gazetecinin onunla temasa geçmek için oynadığı oyun romanın temelini oluşturuyor. Ama katil bu yemi bir süre sonra yutmuyor. İşte gerçek heyecan da orada başlıyor. Kim av, kim avcı, birbirine karışıyor. Grangé hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak bir roman "Siyah Kan". Paris’ten Asya’ya doğru deliliğin sınırında bir yolculuk… Dört yüz küsur sayfalık gerilimli bir kâbus… Çok çekici… Yazarın ustalığı kendini bir kez daha çarpıcı bir şekilde gösteriyor. "Siyah Kan"ı okurken kötülüğün ve kötülerin dünyasına doğru nefes nefese bir koşu tutturduğunuzu fark ediyorsunuz. Bu çılgınca koşuya karşı koymak imkansız!



Jean-Christophe Grangé’nin ikinci romanı olan "Taş Meclisi", tesadüfî bir trafik kazasıyla birlikte gelişir. Hayvanların, özellikle de yırtıcı hayvanların doğal çevrelerindeki davranışlarını inceleyen ve şaolin boksu meraklısı olan Diana Thiberge, genç kızlık dönemini karartan korkunç bir dramı yaşadığından beri hiçbir erkeği öpmemiştir. Bu demir karakterli genç kadın, küçük Lu-Sian'ı evlat edindikten sonra, korkunç deneylerin yaşamında iz bırakacağını aklına bile getirmez. Paris'e dönüşlerinin hemen ardından, Diana ve Asya kökenli oğlu korkunç bir trafik kazası geçirirler. Ama bu kazada bir cinayet teşebbüsünü hatırlatan her şey vardır. Ölümün eşiğindeki küçük Lucien, Berlin'den gelen esrarengiz bir doktor tarafından kurtarılır. İşte burada sorular ortaya çıkar: bu doktora kim haber vermiştir? Hastayı nasıl ve neden kurtarmıştır?
Soruların cevabını bulma serüveni, parapsikolojiden Şamanizme varan inançlar yumağını çözdükçe karmaşıklaşır. Paris’te başlayan arayış, Sibirya’nın derinliklerine kadar uzanır. Ve tabiî korku ve gerilim de...



Ölüm yolundan geri dönmeyi başaranlar deneyimlerinde hep aynı verileri anlatırlar. Uzun karanlık bir yol ve ucunda görünen parlak bir ışık.Ya o yolun sonunda parlak bir ışık yoksa?..
Öldükten sonra geri dönenler hep iyilikleri mi beraberlerinde getirirler?..
Ölüme Yakın Deneyim "diğer taraf"tan dünyaya neler taşır?..
Araf’a yapılan yolculuktan herkes eskisi gibi mi döner?..
Araf yolcularını dünyaya kim, hangi şartla yolcu eder?..
Grangé nefes kesen sayfaların arasına metafizik ürpertilerin yanı sıra entomolojiyi, tıbbi, farmakolojiyi, böcekbilimi, kısaca bilimi yerleştirmekle, gerilim kadar gerçeklik ve mantık dengesinde de mükemmeli yakalamış.



Jeanne Korowa tek bir hata yaptı.

Katili ormanda arıyordu.

Oysa orman katilin içindeydi.

İnsanın içindeki vahşi çocuk gibi.



Genç ve yalnız bir kadın olan Yargıç Jeanne Korowa, tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris’te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmiştir. Ama elinde hiçbir kanıt yoktur ve katilin peşine tek başına düşmek zorundadır.
Böylece Guatemala, Nikaragua ve Arjantin’de soluk soluğa ve kanlı bir takip başlar. 



Vee gelelim bizim ilgilendiğimiz asıl kitabaaa! 

Aklınızı başınızdan alacak bir insan avı

Doğan güneş karardığında, Geçmiş, çıplak bir kılıç gibi keskinleştiğinde, Japonya artık bir anı değil, kâbus olduğunda,Kaiken’in zamanı gelmiş demektir.
Başkomiser Olivier Passan, Japon karısı Naoko’yla boşanmanın eşiğindedir. Bu arada Fransa’nın Seine-Saint-Denis ilinde vahşi cinayetler işlenmektedir. Katil, hamile kadınların karınlarını yarıp, çıkardığı fetüsleri yakmaktadır. Passan bu cinayetleri Patrick Guillard adında bir adamın işlediğinden emindir ama Guillard her seferinde onun elinden kurtulur.

Passan, Guillard hakkında derin bir araştırma yapar. Patrick Guillard’ın, anne babasının reddettiği, Çocuk sirgeme Kurumu’nun yurtlarında, koruyucu ailelerin yanında büyümüş, sorunlu bir çocuk ve doğuştan hermafrodit olduğunu keşfeder. Cinsiyetini seçme yaşına gelmeden, ameliyatlarla, testosteron iğneleriyle erkek olmasına karar verildiğini anlar.

Bir kaçıp kovalamaca Passan’ın hayatını değiştirecek ve olaylar hiç de beklenmedik bir yönde gelişecektir.




Ben kitapların bir çoğunu okumuş olarak size önereceğim ilk kitap Siyah Kan olacaktır. "Kötülüğün Kaynağı" üçlemesinin ilk kitabı olan bu kitap, Grange kitapları arasında açık ara birincidir benim için. Bir çok arkadaşım Şeytan Yemini'ni de tavsiye eder ama onu henüz okuma fırsatı bulamadım. Eğer başlamak istiyorsanız Siyah Kan iyi bir seçim olacaktır. Ve ilk okuduğum kitap olduğu için Kurtlar İmparatorluğu'nun yeri başkadır ben de. Hem Türkiye'ye kadar gelmesi, hem konusu itibariyle ilginçti ama biraz yorucu bir kitap. Neredeyse bütün Grange kitapları yavaş başlar, betimleme dolu ama bir süre sonra "hadi canım!" diyerek okumaya devam edersiniz. 




a Rafflecopter giveaway

14 Temmuz 2013 Pazar

Yeni Çıkacak Kitaplar- If I Should Die

Geri Dönenler serinin yazarı Amy Plum'ın üçüncü kitabının Türkçe edisyonu hazır. İlk kitap Benim İçin Öl ve Ben Ölene Kadar kitaplarından sonra If I Should Die kitabı da yakında Akılçelen etiketiyle yakında raflarda olacak.

Orijinal kapak kullanmamış yayın evi ama orijinale çok benzer bir kapak tasarlamışlar. Sadece ilk kitabını okudum bu serinin. Konu olarak başarılı ama biraz yavaş ilerliyordu. En kısa sürede çıkan son iki kitabını alacağım.