30 Aralık 2012 Pazar

Konuşan Kitaplar İle Blog Turu 2. Gün - Mart Menekşeleri | Kitap Yorumu - Alıntılar


Hayat, birine seni seviyorum demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısadır. 



Aldatıldığını öğrenmiş, kocasından boşanmış ve patlama yapan ilk kitabından sonra 8 yıldır düzgün bir şey yazamayan içi kırgınlıklarla dolu bir kadının hikâyesi bu. Üzerine titrediği kocasının hala başka bir kadınla ilişki yaşadığını sindirememiş ve gittikçe umutsuzluğa kapıldığı bir anda küçüklüğünün geçtiği sakin bir ada evinde yaşayan büyük yengesinin çağrısı almasıyla değişiyor hayatı. Hikâye bulmak için gittiği yerde kendi hikâyesi hakkında bir şey bilmediğini de fark ediyor.



Kaldığı odanın çekmecesinde eski bir günlük bulan Emily okuduklarının büyüsüne kendini kaptırıyor. Siz de onunla birlikte eski günlüğün sayfalarında kayboluyor, gerçek dünyaya geri dönmek istemiyorsunuz. En azından ben, günlükteki Ester’in hikâyesini Emily’ninkinden daha çok beğendim. Eski ve trajik hikâyeler beni çekiyor. Shakspeare den belli sanırım. Hikâye ilerledikçe akışına kapılıyorsunuz. Karakterler gerçekten var mı? Varsa kim, kim olmalı? Puzzle parçaları yerleştirmeye benziyor. Bir bilgi kırıntısı geliyor ve siz hemen onu ana resimdeki yerine yerleştirerek yeni parçanın nerede olması gerektiğini hayal ederken buluyorsunuz kendinizi. Emily de aynı şekilde, bir yandan günlüğü çözmeye çalışırken bir yandan da boşanma nedeniyle kırılan kalbine birilerinin düzeltip düzeltemeyeceğini düşünüyor. Gençlik sevgilisi Greg ya da yeni tanıştığı gizemli ve seksi Jack. Bütün bu hengamein ortasında yengesi Bee’nin ve sevimli komşuları Henry’nin yeri neresi?

Okurken keyif aldığım, bir solukta okunabilecek kitaplardan. Gizem, tarih ve aşkı harmanlayan yazar aynı anda hem geçmişi hem de günümüzden anlatıyor. Ama en çok hoşuma giden şey Arkadya Yayınlarının tasarımıydı. Baştan sona kadar emekle hazırlanmış olduğu belliydi kitabın. Gerek kapağı, gerek ayracı gerekse içindeki sayfalar ne kadar özenli bir emeğin ürünü olduklarını belli ediyorlardı. Normalde böyle bir kitapları sevmem ama beni tasarımıyla kendine çeken bu kitaba ön yargıyla yaklaşmadığım için seviniyorum. Kitaplığımda da çok hoş bir görüntü oluşturacak.

ALINTILAR.

xx “Seninle gelemem çünkü bunu tek başına yapmaya ihtiyacın var.” Sözleri canımı sıkmıştı. Sonra söylemek istediklerini anlamam için gözlerimin içine baktı. “ Em, evliliğin bitti ama sen bir damla bile göz yaşı dökmüyorsun.”

xx Her sabah bilgisayarın başına oturup vasat bir cümleyle yaptğım gibi kendimi sorgulamayacak ya da düzeltmeyecektim. Bu Mart ayında benim hayatım özgürce yazılacaktı.

xx “Sana yazıp yazmamayı çok düşündüm ama hayat, birine seni seviyorum demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısa.

xx Kalbim üzgün ve yalnız.
     Sadece seni özlüyorum sevgilim, sadece seni…

xx Yazmak üzücü bir yoldur.

xx Mektuplar yaşam, umut ve beklentiyle dolu olmalarına rağmen satır aralarına kazınmış pişmanlığı ve kederi sen de göreceksin. Fark edeceğin gibi o sessiz, sakin biridir, tıpkı senin gibi…





Tur Takvimi;

15 Aralık 2012


16 Aralık 2012


 *8 blog’un birden yorumlarını http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com adresinde bir arada bulabilirsiniz…


Katkılarından dolayı Arkadya Yayın evine teşekkür ederiz. Konuşan kitaplar ile Blog turları son hız devam edecek!



29 Aralık 2012 Cumartesi

Konuşan Kitaplar ile Blog Turları - 1.Gün Mart Menekşeleri

-Tur Takvimi-

29 Aralık 2012

Yazar Tanıtımı - http://kahvekokulukitap.blogspot.com/
Kitap Tanıtımı - http://kitapsayfalarii.blogspot.com/
Kitap Traileri ve Ön Okuma - http://kordugumhayaller.blogspot.com/


30 Aralık 2012

Alıntılar - http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/ ve http://kitapasigi.blogspot.com/
Yazar Söyleşi - http://tugceninkitapligi.com/
Kitap Çekilişi - http://asabibakire.blogspot.com/
Kitap Yorumu - 8 blog* birden...

8 Blog

http://kitaptelvesi.blogspot.com/

http://kahvekokulukitap.blogspot.com/

http://kitapsayfalarii.blogspot.com/

http://asabibakire.blogspot.com/

http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/

http://kordugumhayaller.blogspot.com/

http://tugceninkitapligi.com/

http://kitapasigi.blogspot.com/


* 8 blog'un birden yorumlarını http://konusankitaplarileblogturlari.blogspot.com/ adresinde bir arada bulabilirsiniz.

28 Aralık 2012 Cuma

Kitap Yorumu - Ateş Serisi


     





Bu sefer bir seriyi yorumlayacağım. Çünkü kitapları bir solukta bitirdiğim için tek tek yorumlamaya vakit bulamadım, zaten bu sene ona pek vakit de bulamıyorum. Yayın hakları eskiden Epsilon’da olan ama sanırım şimdi Artemis’e geçen Karen Moning’in Ateş serisinden bahsedeceğim.

Seri, dünyada en çok sevdiğim yerlerden biri olan İrlanda’da geçiyor. Umursamaz ve rahat tavırları olan güzel, flört etmeyi seven MacKayla Lane, İrlanda polisinden gelen bir telefon ile güneşlenmesinin bölünmesinden hiç hoşlanmamıştı. Hoşlanmayacağı bir şey daha vardı, o da telefondaki polisin ablasının öldüğünü söylemek için araması. Kitap, Mac’in günlüğü bir nevi. En başta kitaptaki terimlerin açıklanması var. Sinsar Dubh, Fae, Mukaddes ve Melunlar, Sidhe-Kâhini. Ablası Alina’nın öldürülmesiyle intikam için İrlanda’ya giden Mac, garip şekilli yaratıklar görmeye başladığında bunların hayal olduğuna emindi. Çünkü ya öyle ya da delirmeye başlamıştı. Jericho Barrons ile tanışana kadar. Size bu adam hakkında ne söylesem bilmiyorum. İnanılmaz derecede çekici olduğunu ben bile hissedebiliyorum, ama teninden dışarı yayılan ben tehlikeliyim hissi ondan uzak dur diyor. Söylemesi kolay tabii. Gerçi başlarda kızımızın tipi olmadığından dolayı pek yakınlaşamıyoruz Barrons’a, bunda kendisinin de etkisi olmuyor değil. Ablasını öldürenin kim olduğunu bulmaya çalışırken aslında kendisi hakkında hiçbir şey bilmediğini fark ediyor Mac. Ablası acaba bir şeyler öğrendiği için mi öldürülmüştü? Sinsar Dubh neydi? Neden herkes onun peşindeydi? Hiçbir şeyden emin değilse bile emin olduğu tek şey vardı, ablasının katilini bulacak ve bu şehirden canlı kurtulacaktı.

O çağrı gelmeden önce, bir geleceğim olduğunu sanıyordum. Sonrasında ise gerçekte hiç bir şey bilmediğimi keşfetmeye başlamıştım.

Siz de sever misiniz bilmem ama ben hep Kelt ve Gal mitolojisini sevmişimdir. Periler, gizemli ayinler yapan Druid rahipleri ve İrlanda. Ama bu kitabı okudukça gerçekten var olmadıklarına seviniyorum. Kitapta yaratık betimlemeleri öyle iğrenç ve korkutucuydu ki –en azından benim için- artık karanlıklarda daha dikkatli olur oldum. Kelt mitolojisi ve kendi kültürünü harmanlayarak ortaya okunası ve pürüzsüz yazılmış bir kitap çıkarmış yazar. Ve yazarın en sinir bozucu özelliği kitapların sonunu öyle bir yerde bitiriyor ki e bu kadar da olmaz diyorsunuz. Bir sonraki kitap için yanıp tutuşuyorum ben şu an. Yayın hakları değiştirildiği için ne zaman çıkar bilmiyorum ama en kısa sürede çıkmazsa İngilizcesine başlayacağım sanırım. Ve bir de yazara küçük bir not: AZICIK AŞK GÖRMEK İSTİYORUZ!


24 Aralık 2012 Pazartesi

Konuşan Kitaplar'dan 2013'e Bi Dolu Sürpriz!



Yeni yıl yeni fırsatlar demek. Biz de durur muyuz hepiniz için hepsi birbirinden harika sürprizler hazırladık! Hazırlaması bizim için çok zevkliydi umarım sizin için de bir o kadar zevkli olur. O zaman minnak bir tık tık yapıp web sayfasını gezinin ve 2013ü bekleyin!

20 Aralık 2012 Perşembe

Konuşan Kitaplar ile Blog Turlarının Bir Sonraki Durağı – Mart Menekşeleri





Sizleri de, 29-20 Aralık 2012 tarihlerinde bu denizi, bizlerle birlikte keşfetmeye bekliyoruz… Bu defa 8 blog, sizler için Sarah Jio‘nun Arkadya Yayınlarından çıkan kitabı Mart Menekşeleri‘ni inceliyoruz.
8 blog;
“Aşk, tarih ve gizem… Daha ne olsun? Mart Menekşeleri, geçmişimizin er ya da geç sürprizlerle karşımıza çıkacağını hatırlatan muhteşem bir roman.”
Jodi Picoult
“Tarih, gizem ve aşkın mükemmel bir karışımı… Bu romanı elinizden düşüremeyeceksiniz.”
Library Journal
İşte tur takvimimiz;
29 Aralık 2012 (Saat – 12:30 itibariyle)
30 Aralık 2012 (Saat – 12:30 itibariyle)
*8 blog’un birden yorumlarını http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com adresinde bir arada bulabilirsiniz…

Arkadya Yayınlarına bu blog turundaki katkılarından dolayı teşekkür ederiz…


16 Aralık 2012 Pazar

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu 2. Gün - Bakire | Kitap yorumu - Alıntılar




Konuşan Kitapların ilk blog turunun ikinci gününe hoş geldiniz. Önce yayın takvimimize göz atalım.

Tur Takvimi;

15 Aralık 2012


16 Aralık 2012


 *8 blog’un birden yorumlarını http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com adresinde bir arada bulabilirsiniz…



Kansas’ın küçük bir kasabasında öldürülen ve insanlarca on yedi yıl boyunca kutsal kabul edilen Small Plains Bakiresi ve hayatlarını etkilediği insanların hikâyesi bu. 


 Abby, Mitch ile sonsuza kadar birlikte olacaklarını düşünüyordu. O gece de, her şeyin baştan sona değiştiği gece, aklından geçen düşünceler bunlardı. Ta ki sabah kalkıp Mitch’in onu terk ettiğini ve hiç konuşmadan kasabadan ayrıldığını söylediği ana kadar. Şimdi Mitch’in hiç habersiz geri dönüşüyle ilgili kafasının karışması normal. Çünkü o, kendisini on yedi yıl önce ne Abby’e ne de en yakın arkadaşı Rex’e haber vermeden kasabadan çekip giden ve bir daha haber alamadığı sevgilisi. Evet, Abby kafasının karışmasında kesinlikle haklı olduğunu düşünüyor. Düşündüğü bir şey daha var o da ne kadar inatçı olduğu. Mitch’in Bakire’nin cesedinin bulunmasından bir gün sonra neden ortadan kaybolduğunu bulmayı kafasına koymuş durumda. Cinayeti onun işlediğini falan düşünmüyor elbette çünkü o gece birliktelerdi. O zaman neden gitti? Mitch’in annesi Nadine’in söylediği gibi Mitch sadece ondan uzaklaşmak mı istiyordu? On yedi yıldır kafasını kurcalayan bu soruya cevap bulmakta haklı olduğunu düşünüyor ve bunu kafaya koymuş. Cidden, Abby bir şeyi kafasına koyduysa onu gerçekten yapacaktır.

Peki, Rex Mitch’in geri dönüşü hakkında ne düşünüyor? Onun pek bir şey düşündüğünü söyleyemeyiz, çünkü Bakire’nin kimliği ile sorular sormaya başlayan Abby onun kafasını karıştırmaya başladı bile. Ne kadar konuyu deşmek istemese de o da artık mezar taşına bir isim vermek istiyor.

Huzur seninle olsun.
23 Ocak 1987

Kitap birçok karakterin ağzından anlatılıyor. Her karakter sırrın kendine ait parçasına ait bilgiler verirken siz de bulmacanın parçalarını birleştirip kendi çözümünüzü yaratıyorsunuz. O kadar sürükleyiciydi ki elime almamla bitirmem bir oldu. Daha görür görmez kapağını vurulduğum kitabın beni kara çıkarmamasına da sevindim. Çoğu kişi kitabın adına bakarak ben bunu okumam deyip geçiyor –şahit oldum!- ama ön yargıları bir kenara bırakmanız gerekiyor. Neye ön yargıyla yaklaşıyorlar onu da anlamıyorum. Kitabın beğenmediğim yönlerinden biri her şeye çok çabuk atlaması oldu, olaylar birden gelişiyor birden bitiyor. Gerçi gerilim romanlarının çoğu böyle ama ben biraz daha yavaş, sindire sindire anlatılan hikâyeleri seviyorum. Yine de Bakire, arka kapak yazısı bile gizem heceleyen bir kitap, siz de okuyup parçaları birleştirmekten benim kadar zevk alacağınıza eminim.


Alıntılar

*İnsanlar açılmak istemez Abby.” Dedi Verna. “Psikoloji meselesi. İnsanlar sorunlarını atlatmak ve hayatlarına devam etmek ister.

 *Bana kim olduğunu söylersen,” diye seslendi ölü kıza, “adını herkese duyuracağıma söz veriyorum.”

 *Çocukluğunu geçirdiği bu toprakları ne kadar sevdiğini, dört bir yana uzanan düzlüklerin insana verdiği sonsuzluk hissini unutmuştu. Alçak tepelerin zirvesine tırmanıp dört farklı yöndeki dört farklı kasabaya bakabilmenin güzelliğini, dümdüz ufuk çizgisini hedef alıp yoruluncaya kadar yürümeyi ve yolda hep tanıdığı insanlarla karşılaşmayı, güvende hissetmeyi unutmuştu. Sevildiğini hissetmenin nasıl bir şey olduğunu unutmuştu, kendi anne babası tarafından değilse bile tüm kasabalılar tarafından.

 *Büyüyünce olacağını düşündüğü erkeğe dönüşememişti. Olaylar onu değiştirmiş ya da olayların onu değiştirmesine izin vermişti.

 *Rex, güzel kızın en yakın arkadaşı, güvenilir dost. Hiç bir zaman sevgili değil. Damat olmayı hayal eden zavallı nikâh şahidi. Sırdaşlıkla yetinmeyi biliyordu. Her zamanki gibi kendini, milyonlarca kadın beni sevse ne yazar, gerçek erkek tek bir kadının sevgisine ihtiyaç duyar ve bir gün o kadını bulacağım diye kendini avuttu.

-       


Katkılarından dolayı Ephesus Yayınlarına teşekkür ederiz. Konuşan Kitaplar ile Blog Turları son hız devam edecek!


5 Aralık 2012 Çarşamba




Konuşan Kitaplar ile Blog Turu


Yeni Blog Turumuz 15-16 Aralıktarihlerinde bloglarımızda yerini alıyor.

1 kitap;
Bakire – Nancy Pickard

Small Plains Bakiresi kimdi ve nasıl öldü?
Acımasız bir cinayetle değişen hayatlar;
Küçük bir kasabadaki sahipsiz bir mezar...
On yedi yıldır saklanan korkunç gerçeği öğrenmeye hazır mısınız?

8 blog;


Ephesus Yayınlarına bu blog turundaki katkılarından dolayı teşekkür ederiz...

Tur Takvimi;

15 Aralık 2012

Kitap Trailer    -  http://kordugumhayaller.blogspot.com/
Ön Okuma       - http://kordugumhayaller.blogspot.com/

16 Aralık 2012

Yazar Söyleşi -  http://tugceninkitapligi.com/
Kitap Çekilişi -  http://asabibakire.blogspot.com                                                                                                                      
Kitap Yorumu – 8 blog* birden…

*8 blog’un birden yorumlarını http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com adresinde bir arada 
bulabilirsiniz… 

 

10 Kasım 2012 Cumartesi

Ne okuyorum?

                   




Şu sıralar resimlerden de anlaşılacağı gibi iki kitap birden okuyorum ve birinin daha üstün geldiğini söylemeliyim. Tahmin edersiniz ki bu kitap Kılıçların Fırtınası Kısım II. Hatta şu an öyle bir yerdeyim ki çaresizliğimi anlatamam. Martin yaptı yine yapacağını. Okumadan önce ne olduğunu bilmeme rağmen - bir yerden çok kötü bir spoiler almıştım. - okuduğum anda nasıl kötü oldum anlatamam. Tam da bundan sonra nasıl devam edecek derken bir şeyler buluyor bu adam, bu sefer neler yapacak merak ediyorum.

Diğer kitaba gelirsek Dex yayınlarından çıkan Mefisto. Kitabı büyük heveslerle almıştım, Dex yayınlarını severim ama nedense başları beni çok boğdu. Yazarın anlatımı nasıl desem, en kısa tabiriyle oldu bittiye getirilmiş gibi. Konusu bu kadar ilginç ve kapağı çekici olan kitap umarım bir hayal kırıklığıyla bitmez benim için. Bu kitaplardan sonra Yaratık Avcısına başlamayı düşünüyorum.
Siz neler okuyorsunuz ya da okumayı düşünüyorsunuz?

27 Ekim 2012 Cumartesi

Kitap Alışverişi#2


D&R'daki indirimi görüp de yararlanamamak olmaz dedim, kaptığım gibi aldım kitaplarımı. Aslında şans eseri fark ettim indirimi.Benim yaşadığım yerde dr yok, okuduğum yerde var. Ben de gitmeden yarım saat önce falan hadi dr'a uğrayayım dedim. Tam çıkacağım, karşımda kocaman bir stant  kitapların üstünde 9.90 yazıyor!Nasıl panik yaptım anlatamam, ne alsam nereye baksam derken bu üçünü aldım ve otobüse koştum. Oradakilerin çoğunu okumuş olduğumdan ne alsam onu da bilemedim açıkçası. Değişik bir tarz deneyip Historical Romance falan mı alsam oradan bir daha ki gidişimde.

Okunmuyor diye ben isimlerini de söyleyeyim :D

1-Yaratık Avcısı - Rick Yancey, DEX
2-Dracula Günlükleri - Kim Newman, İTHAKİ
3-Mefisto - Trinity Faegen, DEX

Elimdeki Bilge Adamın korkusunu bitirince Mefisto'ya başlayacağım sanırım, ya da Yaratık Avcısı. Dex kitapları arasında seçim yapmak zor oluyor. Zaten elimdeki kitap göz korkutucu biraz, bin küsur sayfa. Sanki okuyorum okuyorum ama hiç ilerlemiyorum gibi! Neyse ki kitaba bayıldım, en yakın zamanda ilk kitabının ve bunun yorumunu yapacağım. Yurtta kaldığım ve son sınıf olduğum için biraz boşladım gibi siteyi, ama pes etmek yok diyorum :D Sizler neler aldınız ya da almayı düşünüyorsunuz? Aldığım kitapları okuyan ya da hakkında fikirleri olan var mı?

26 Ekim 2012 Cuma

Kitap Yorumu - Vurgun

Vurgun - Lauren Kate
Epsilon
350 Sayfa
Çeviri: Kübra Tekneci
Puanım: 4/5








Nedense Düşüş serisi pek sevilmiyor. Goodreads puanları 4'ten yüksek olmayan serinin puanı en yüksek kitabı bu galiba. 4.02 gibi bir puan alarak kendi sınırını aşmış. Benim ilgimi çeken serilerden biriydi bu. Düşmüş melekleri severim, ayrıca ilginç bir lanet de kitaba heyecan katmadı değil. Eğer kitabı okumadıysanız yazdıklarıma pek bakmayın derim, çünkü spoiler içeriyor.

Bir önceki kitapta Luce ve Daniel 'ın nasıl lanetlendiğini öğrenmiş, Lucifer ile karşılaşmıştık. Luce duyurucularda dolaşıp Daniel ile geçmişini keşfetmeye çalışırken Lucifer'ın bütün geçmişi silme planı ortaya çıkmıştı. Bu kitap da diğer kitabın hemen sonundan başlıyor. Luce ve Daniel arkadaşlarıyla meleklerin ilk düştükleri yeri bulmaya çalışıyorlar. Ama kimse o yeri hatırlamadığı için bulmaları biraz zor gibi görünüyor, üstelik 9 gün içinde. Kitabın büyük bir bölümünde Daniel ve Lucinda'yı okuyoruz. Artık lanet kalktığı için Luce eski yaşamlarını hatırlıyor. Üç gruba ayrılıp üç kutsal emaneti ararken Terazi Melekleri dedikleri adalet melekleri de onları yalnız bırakmıyor. Tabii ki karşı taraflarda olarak. Onlar da yalnız başlarına değiller, düşmanları olarak gördükleri Sürgünler de bir yerden sonra onların tarafına geçiyor ve eşitleniyorlar. Eski düşmanları - Bayan Sophie - "Ben olmadan son yapamazsınız!" deyip hemen düşman saflarında yerini alıyor. Kitap, onlar meleklerin düştükleri yerleri ararlarken her iki tarafında kendi amacına ulaşırken yaptıklarıyla geçiyor.

Sonu beklemediğim bir şekilde bitti. Tanrının biraz da merhametli olacağını düşünürsünüz, değil mi? Ama adalet merhamet değildir, sadece adalettir ve acımasız olsa bile uygulanması gerekir. Tatmin edici bir sondu aslında ama ben nedense sonsuz yaşamı tercih ederdim. Gerçi bu durumda onların yararına olmazdı bu. Flashbackler ile dolu mutlu son sayılabilecek şekilde bitti. Tek üzüntüm arkadaşlarıyla konuşamayacak olmaları oldu, onun dışında ruh eşin ile yaşamak paha biçilemez olsa gerek.

Lucifer için de üzülmedim değil. Sondaki yazı turacı çocuk Lucifer idi galiba. Her iki türlü de Luce'un kazandığını söylemeye çalıştı diye yorumladım ben ama bilmiyorum. Lucifer'ın aşkı yaratması kısmı hoş bir ayrıntı olmuş, o aşkı ne için kullandığı da. Yine de tatmin edici bir son olmuştur umarım herkes için, keşke Cam de mutlu olabilseydi diyorum. Ama herkes mutlu olamaz ya?


Alıntılar:



xx"Ölümlülük şimdiye dek anlatılan en romantik hikayedir. Yapılması gereken her şey için tek bir şans."

xx"Korkuyorum," diye fısıldadı Luce.
"Sana ne söylemiştim?"
Luce onunla tüm zamanlardaki konuşmalarını - iyi, kötü, çirkin - aklından geçirdi. Bir tanesi zihnindeki bulutların üzerine yükseldi.
Titriyordu. "Beni her zaman bulacağını söylemiştin."
"Evet. Her zaman. Ne olursa olsun."

xxLuce gözlerini yumdu. "Seni veda edemeyecek kadar çok seviyorum."
"Bu bir veda değil." Ona son bir meleksi öpücük verdi ve öylesine sıkı sarıldı ki kalbinin üzerinde kalp atışlarını hissetti. "Tekrar görüşene dek."

xxTaht'ın kabul ettiği tüm çiftler arasında
 Hiç biri Sabah Yıldızı Lucifer,
 Ve Akşam Işığı Lucinda kadar
 Parlak değildi.


xx"Aşk dediğin şey kulağa pek güzel gelmiyor," dedi yavaşça. "Taht'a tapınma şeklimizi düşün. Bu sevgi bizi en iyi halimize getiriyor. Sevgi için kendimizi değiştirmemiz için değil, içgüdülerimizle daha ileri gitmemiz için teşvik ediliyor. Sen bana ait olsaydın ve ben sana ait olsaydım, olduğun gibi olmanı isterdim. Asla tutkularımla ışığını karartmazdım."

4 Ekim 2012 Perşembe

Kitap Alışverişi

Aslında bunları alalı neredeyse 1 hafta olacak ama yurtta anca internete girebildiğim için yazamamıştım. Nasıl güzeller anlatamam :D O kadar boş bıraktım, bir yazı yazma vakti geldi artık.



Sağdaki kuleyi okuoku.com dan sipariş ettim, her zamanki gibi çok güzel ayraçlar yollamışlar, çok sevindim. Altın Zambak, Grinin Elli Tonu, Bana Dokunma ve Beni Asla bırakma kitaplarını bitirdim. Şimdi Meleklerin Kanına başladım, başları o kadar çekici gelmedi umarım ileride daha güzel olur. 

Kralkati Güncesi'ni %50 indirimle sipariş etmiştim, artık herkese söylürüm yarı fiyatına aldım diye, çok mutluyum. Yoksa ben o kitapları biraz zor alırdım, hele öğrenciyken! Beni Asla Bırakma, filmini çok beğenmiştim Dr'da görünce nasıl kaptım belli değil. Ayrıca Jeux D'enfants filmine bayılıyorum! Öyle ki ne zaman sıkılsam izlerim o filmi, o derece içime işledi benim. Defterini her yerde aramıştım, çoğu dr'da yoktu, bulunca kaçırmadım tabi, şimdi sıra Das Parfum defterinde :D

Bir de Kitaplaşma etkinliğinden gelen Ejder'in Aşkı kitabı vardı, onu da okudum, harikaydı! Bunların yorumu da yapacağım bir ara ama şimdilik boş bırakmamak adına bu yazıyı yazmak istedim :D Neyse artık bir sonraki yazım da kitap alışverişi için olur umarım :D

15 Eylül 2012 Cumartesi

Alıntı


"Ayrıca çok hoş kokuyorsun." dedi Patch. "Adına duş deniyor." dedim dümdüz karşıya bakarak. Cevap vermediğini fark edince yan döndüm. "Sabun. Şampuan. Sıcak su."
"Çıplak. Nasıl olduğunu bilirim."


Fısıltı - Becca Fitzpatrick



Kitap Yorumu - Uyumsuz

Uyumsuz - Veronica Roth
Artemis
504 sayfa
Çeviri: Uğur Mehter
Puanım: 5/5








Öyle bir kitap ki elime aldığım an bitirdim, hatta yemek yemeye bile gitmedim. En sevdiğim roman türü olan distopya türünde bir kitap ve en güzellerinden diyebilirim. Spoiler yazmadım kitap için, rahat rahat okuyun diye.

Kitaptaki dünya 5 topluluktan oluşuyor. Cesurluk, Bilgelik, Dostluk, Dürüstlük ve Fedakarlık. Kitabın ana karakteri Beatrice işte son bahsettiğimiz Fedakarlık topluluğunda doğmuş birisi. Ama kendini oraya ait hissetmiyor. Çünkü Fedakarlar topluluğundaki insanlar başkalarını düşünürlük, gösterişten hoşlanmazlar. Bu yüzden gri,  bol kıyafetler giyip saçlarını genelde hep aynı boyda keserler. Beatrice okulda hep Cesurların gelişini izliyor, onlar kadar cesur olabilmek istiyor. Cesurlar ise genelde siyah giyiyor ve hızla iden bir trenden atlamak gibi "cesurca" eylemler yapıyorlar. Diğer topluluklardan Dürüstlük ise adından da anlaşılacağı gibi yalan söylemiyorlar, onların topluluğunda sahtelik yok, aklına her geleni söylüyorlar. Dostluk topluluğundan çok bahsedilmiyor ama onlar da sürekli gülümseyen, dostça yaklaşan insanlardan oluşuyor. Bilgelik toplumunda olan insanlar toplumun zeki tipleri, gözlük takanlar. Genelde yeni bir şey yapılmışsa bu Bilgelik topluluğundan çıkmış oluyor.

Her genç 16 yaşına geldiğinde istediği toplumu seçme özgürlüğüne sahip. Yetenek sınavına girip hangi topluma ait olduğunuz belirleniyor, ama tabii karar yine de size ait. Ama sınavda birden fazla topluluğa yöneliminiz de olabiliyor ki bunlara Uyumsuz deniliyor. Uyumsuz olmak çok kötü bir şey, eğer duyulursa sizi ortadan kaldırabilirler. Tabii bu yüzden Beatrice sınav sonucundan kimseye bahsedemiyor, çünkü o bir uyumsuz. Yine de tahmin edeceğimiz gibi Cesurluk topluluğunu seçiyor.

Toplulukta 3 seviye var bunları geçebilirseniz topluluğa ait oluyorsunuz ama geçemezseniz topluluksuz kalıyorsunuz. Kitabın büyük bölümünde bu seviyelerden bahsediliyor. Tris'in nasıl cesur ve güçlü olabildiğini görüyoruz. Bunca zorluğun arasında nasıl aşık olabildiğini. Ama öyle romantik bir aşk değil bu, güçlü, sert ve sevgi dolu. Kitabın başından beri anlatılan Fedakarlık ve Bilgelik arasında çekişme gittikçe şiddetleniyor. Toplumu yönetenler Fedakarlık ama Bilgelik de bu güç yarışında yerini almak istiyor ve bunu için ne kadar ileri gidebileceklerini görüyoruz. Kitaba başladığım da Holly Black'ten alıştığım şimdiki zaman yazım tarzını nasıl da sevdiğimi fark ettim. Hatta geçmiş zamanla yazılanlardan daha çok seviyorum artık. Ayrıca Tris karakteri öyle başkasına muhtaç genç kız karakterlerinden değil, çok güçlü ve bazı yerlerde "Aferin kızıma!" dediğim bile oldu gaza gelip. Güçlü bir karakter olması kitabı diğerlerinden ayıran bir özellik daha.Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen Uyumsuz gerçekten çok beğendiğim bir kitaptı, umarım Artemis bizi çok bekletmeden diğer kitabı çıkarır çünkü şimdiden Team Four oldum bile!

İşte alıntılar:


*İçimde affetmeyi isteyen, merhametli bir yanım var. İçimde, insanların neler yaşadıklarını anlamaya çalışan, onların çaresizlikle kötülük yaptıklarını, daha önce akıllarına bile gelmeyen karanlık yollara yaptıklarını kabul eden küçük bir kız var. O kız gerçekten var ve önümde pişmanlıkla kıvranan çocuk için üzülüyor. Ama o kızı görsem, tanımamazlıktan gelirim.
*Uçurumun dibinde kükreyen su eşliğinde bir kaç dakika öpüşüyoruz. Ve el ele kalktığımızda, farklı bir yol seçmiş olsaydık bile, daha güvenli bir yerde, örneğin üzerimizdeki siyah kıyafetler yerine gri kıyafetlerimiz olsaydı bile, yine aynı noktada olacağımızı anlıyorum. 
*"Seni bu kadar kötü etkileyebileceğini düşünemedim." Başını yere eğip omuz silkiyor. "Bazen senin canını yakabileceğimi unutuyorum. Canının yanabileceğini unutuyorum." 
*Özveri ve cesaret birbirinden farkı şeyler değil. 

13 Eylül 2012 Perşembe

Kitap Yorumu - Kara Yürek

Kara Yürek - Holly BLACK
Dex
275 sayfa
Çeviri: Yiğit Değer BENGİ
Puanım: 5/5








Efsane Vurgun!

Ah Holly bitecek seri miydi bu diye kaç kere geçirdim içimden anlatamam. Beyaz Kedi, ilk kitabını okuduğumda başta bayağı yadırgamıştım yazım tarzını. Ama cümleleri gerçekten çok güzel. Bazen öyle bir şey yazıyor ki, aa hiç böyle düşünmemiştim diyorsunuz.

Şöyle ki Cassel Sharpe bir dolandırıcı, yalancı. Bizi ona çeken yanı da bu, iyi biri sayılmaz. Geçmişinde yaptığı ve suçluluk duyduğu şeyler var, masum bir kahraman değil. Hatta kahraman bile değil. Bencil biri, zeki ama kırılgan. Doğru yolu seçip hayatını düzene sokmaya çalışıyor. Mafyanın kölesi olmamak için federallerle çalışabilir ama bir sorun var, federallerla çalışmak da aynı anlama gelecekse? Kitabın ortasına kadar bir rahatlık vardı içimde. Genelde karakterlerin sonu iyi biter bir şekilde mutlu olurlar, olaylar çözülür diyordum. Herhangi bir kitaptan genellikle bunu bekleriz değil mi? Sonra fark ettim ki herhangi bir kitap değil bu. Öyle olayların çözülüp gitmesini bekleyemiyorsunuz. Tersine olaylar çözülmüyor, her seçimde bir şekilde tersine dönüyor. Mutlu son bekleyeceğiniz bir kitap değil ama kötü de bitmiyor sonu. Gerçek hayatta da böyle değil midir zaten?

Cassel'in aşık olduğu kız Lila. Çocukluğundan beri mafya lideri olmak için yetiştirilmiş. Çok güçlü bir karakter, soğuk kanlı ama bir o kadar da duygusal. Cassel'i sevdiğini biliyoruz artık. Tüm kitap boyunca artık konuşun ve kendinize gelin! diye isyan etmedim de değil. Aynı şekilde abisi Barron, çok eğlenceli bir karakter. Cassel'in deyimiyle "pislik". Ama bu kitapta onun başka bir yönünü de gördüğümüz için kitabın sonunda ona üzülmedim değil. Tek içime sinmeyen olay o oldu.

Lanet işleyiciler, Holly Black'in yarattığı dünya çok ilgi çekici. Fantastik dünyayı gerçek dünyayla öyle birleştirmiş ki ayırt edemiyorsunuz. Ayrıca dolandırıcılığı çok güzel işlemiş, acaba kendisi de dolandırıcı mı diye düşünmeden edemedim :D Kitap hakkında yazılacak çok şey var, okuyunca daha iyi anlayacağınız şeyler. Cassel Sharpe'ın efsane vurgunu aklınızdan çıkmayacak.

Kitap Hayvanının da dediği gibi,

Seni özleyeceğiz Cassel Sharpe!

İşte kitaptan alıntılar.


*Bana kimse, bir kere aşık olduktan sonra, hatta bunun ne kadar ıstırap verdiğini gördükten sonra bile, aynı şeyleri tekrar yaşamak için bir daha sıraya girmeye hevesli olacağımı söylememişti. 

*Aşk bizi değiştiriyor ama sevme tarzımız da aynı kalmıyor.

*Bayan Wasserman gibi insanların sorunu şu: Fazla nazik. İyi biri. İnsanlara yardım etmek istiyor, yardım etmemesi gereken insanlara bile... Barron gibi. Ya da benim gibi. Onun iyimserliğini ve dünya düzeni ile ilgili hayallerini suistimal etmek çok kolay.
Bunu ben iyi bilirim çünkü ben de aynısını yaptım

*O zamanlar onu çok istiyordum, şimdi ondan başka hiç bir şey istemiyorum.

*Doğumdan mezara kadar biliriz ki bir gün sıra bize gelecektir. Bizim trajedimiz bizden önce başkasının başına geleceğini unutmamızdır.

*İşte bu yüzden efsane vurgun sadece efsanedir. Peri masalı. Çünkü kimse başarılı olduğu işi bırakmaz. Aptal ve küstah olmaya başlar, kendilerine hiç bir şey olmayacağına inanırlar. Her seferinde kedilerini "son bir kez daha" diye kandırırlar. Ve o son seferden sonraki seferde de... hele bir önceki işi batırmışsan... ağzındaki o başarısızlık tadını silmek için yaparsın. Eğer o da iyi giderse aynı duyguyu tekrar yakalamak için devam edersin.