Merhabalar yakışıklı ve güzel ziyaretçilerim, nasılsınız bakalım? Blogumdan uzak kaldım, nasıl özlüyorum bilemezsiniz. Parmaklarım paslandı yazamadım bir türlü yorum. Şimdi çilek mevsimi henüz biterken buna karşı çıkan bir kitapla dönüyorum.
Tur kitabımızın bence en ilginç yanlarından biri kitabın kokulu olması, evet nostalji sanki değil mi? Ben küçükken de kokulu silgiler, defterler falan vardı ben pek sevmezdim, ama bu kitaba yakışmış, en azından adına. Demişken kitabın konusuna gelirsek, ilk görüşte başlayan ve araya ne girerse girsin bitmeyen aşka karşı koyamayan Mira ve Yağız çiftimizin başından geçenleri baz alıyor. Delicesine aşık olup bir çırpıda evlenen kumrulardan Yağız'ın Mira'nın hiçbir şey bilmediği geçmişi aralarına giriveriyor. Tahmin edin bakalım bu ne, TÖRE! Spoiler değil merak etmeyin, açıkçası ben hiç beklemiyordum Mardinli Ağa'nın töreden kaçarken doluya tutulmasını. Töre temalı hikayeleri sevmediğim için kitabı okurken biraz sıkıldım.
Yağız ve Mira dışında Sidar-Bengi, Sarp-Ela, Burcu-Demir 3 farklı çiftin hikayesi var, daha yüzeysel daha üstünkörü anlatılmış ama kitap nereden bakarsanız dolu dolu bir aşk romanı. İki insan birbirine hiç mi doymaz yahu, birbirlerine dokunmadan durdukları süre oldukça az kitapta :D Sonunu başından tahmin edebiliyor bile olasınız Yağız'ın geri gelmesiyle başlayan hikaye geri dönüşlerle hem neden gittiğini açıklıyor ve günümüz zamanıyla affetmenin yükleri ve unutmanın zorluğunu anlatıyor.
Peki ya aşk her şeyi affeder mi?
"Çok güzelsin..." diye fısıldayışının ardından dudakları bu kez şakağına doğru ilerledi. "Hayallerimden bile güzelsin..."
güzel paylaşım. teşekkürler.
YanıtlaSil