30 Eylül 2013 Pazartesi

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu VI. Gün - Kitap Yorumu




Merhaba yeniden! Yerli yazarlarımızdan Duygu Özlem Yücel'in kendisi kadar güzel ve sıcak bir romanı ile tur yaptık. Ve bu muhteşem oldu! Cidden bu kadar güzel bir kitap beklemiyordum ki beni ağlattı :(

"Annen bizi bekliyor oğlum!" sözleriyle hayatı boyunca adından başka bir şey bilmediği annesini görmeye ve dünyasını baştan aşağı değiştirmeye gidiyor Mehmet, bilmeden hem de! Kafasında bir sürü çelişkiler ile hiç tatmadığı anne sevginin eksikliği ile çıkıyor yolculuğa. Bir şey beklemiyor, öfkesini, nefretini o kadar uzun süre içerisinde yaşatmış ki oraya sevgiyi nasıl sokacağını da bilmiyor, girip girmeyeceğini de. Kitap boyunca biz de Mehmet ile birlikte keşfediyoruz bütün hepsini. Lucia ile tanıştığında aşkı karşılamasını görüyor, annesiyle ile affetmesi öğreniyoruz. Ya babası? Yıllar boyunca ondan uzak kalıp hiç babası gibi hissetmediği adamı? O küçük çiftlikte, Molinari ailesinin yanında hiç keşfetmediği duygular ile boğuşurken bir yandan aşkı bir yandan affetmeyi öğreniyor.

Karşımdaki adam ve kadının belki bir gün gerçekleşir umuduyla neler beklemiş olabileceklerini düşünüyorum önce...
Ve hayatın bir gün olabileceklerin ihtimalleriyle dolu olduğunu fark ediyorum hemen sonrasında...


Sadece Mehmet'in değil Gabriella ve İsmet'in hikayesini de öğreniyoruz. Çiçek Kız ve Aşık Çocuk. İsmet'in bağlılığı beni o kadar etkiledi ki kitap boyunca, en çok hayran olduğum karakter o oldu. Hippileri anlatışı çok güzeldi yazarın, gözümde ayrı bir yere yerleştiler benim için. Zaten kısa bir roman olduğu için akıp gidiyor. Başta garipsemiştim kalemini ama sonra çok hoşuma gitmeye başladı, olay değil hislere dönük olması daha güzeldi. Ellerine sağlık, yeni kitaplarını dört gözle bekliyoruz! :D


"Lütfen! Beni tanıyabildiğin kadar tanı ve sevebildiğin ölçüde sev. Ben gitmeden..."

25 Eylül 2013 Çarşamba

Konuşan Kitaplar ile Blog Turu I. Gün - Kitap Tanıtımı




Her son bir başlangıçtır ve her başlangıcın bir hikayesi vardır.



Güzel ve yetenekli yazarlarımızdan Duygu Özlem Yücel'in yeni kitabı ile karşınızdayız bu sefer. Toksana'nın düzlüklerinden avcunuzun içine kadar gelen yumuşacık bir hikaye.



                    

Yazım aşamasından dağıtıma kadar kare kare fotoğraflar.


Facebook sayfasından bazı okurların mesajları.


Yine sizden bize tarifsiz bir hediye... Benim de arkadaşlarıma verebileceğim... Teşekkürler


Taze kitap kokusu... Bilmeyenlere tavsiye ederim, fırından yeni çıkmış sıcacık ekmek kokusu kadar güzel, tarladan yeni toplanmış mis gibi domates kokusu kadar taze... O öyle bir kokudur ki içinize sindire sindire duygudan duyguya götürür insanı... Merakla bekliyorum.


 Hafta sonu kitapçılara tek tek bakılır o zaman :)


 D&R ye daha gelmemiş sabırsızlıkla bekliyorum Dengesiz Bir Aşkın Anatomisini 1 günde bitirdim böyle güzel kitap olur mu mahvetti beni ya :(




 Arka kapaktan;

"Güneş nasıl Toskana'da böyle hüzünlü batıyor?

Ve nasıl oluyor da; her batan güneşle birlikte geçmişimden, ruhumdan ve varlığımdan toprağa binlerce parça akıyor?

Peki ya, güneş nasıl Toskana'da böyle mucizevi doğuyor? Ve nasıl oluyor da; son doğan güneşle birlikte geçmişime, ruhuma ve varlığıma sen doğuyor? Aşk doğuyor!" Toskana vadisinin kalbinde yazılan destansı bir masal… O henüz bilmiyordu ama; hiç bilmediği bir şehirde, hiç tanımadığı insanların içinde, hiç tatmadığı duygularla, sınanmaya hazırlanıyordu!

Aile bağlarıyla, Mutlulukla, Geçmişin karanlık sırlarıyla, Söylenmemiş sözlerle, Unutulmaya yüz tutmuş gözlerle, Umutla, Dostlukla, Sevgiyle, Nefretle, ve Aşkla!

Geçmişin karanlık yanı aydınlandığında, ruhun aşkın aleviyle yanacak! Ve ancak içindeki savaşlar bittiğinde gerçek aşkla sevişeceksin!







19 Eylül 2013 Perşembe

Kitap Yorumu - Tanrıça Serisi - Aimee Carter



Tanrıça Serisinin ilk iki kitabını ocak ayında okumama (bkz. Ocak Atında Okuduklarım) o zamanlar sınav öğrencisi olduğumdan dolayı yorumlamaya vakit bulamamıştım. Bir çok kitabı o yüzden yorumlayamadım. Ama şimdi hazır seri de bitmişken, hepsini bir arada yorumlayayım dedim. Ama kitapların tek tek yorumunu yapmayı planlamıyorum. Zaten bir başlayınca devamı akıp gelecek, çünkü kitaplar çok akıcı. Ve kitabı hala okumadıysanız alıp okuyun diyorum. Bütün kitaplar elime aldığım gibi bitmişti :D Şimdiden uyarayım sadece ilk kitabı okuyanlar için 2 ve 3 kitap yorumu spoiler olabilir. Aman dikkat!



Kate Winters -çok orijinal(!)- annesi ölmek üzere olan, yıllarını ona bakarak geçirmiş bir genç kız. 18yaşına girdiğinde annesinin doğduğu şehirde ölmesi için Eden'e gidiyorlar. Tahmin edebileceğiniz gibi olaylar orada geçiyor. Persephone ve Hades hikayesini biliyorsunuzdur. Bilmiyorsanız ise; Hades Persephone'den hoşlanır ve onu yer altına, kendi diyarına kaçırır. Ama orada sürekli kalmaktan mutsuz olunca Demeter'in ısrarı ile yaz ayları boyunca yeryüzüne çıkar. Hikayenin temeli de burada. Henry-Hades- Persephone'e aşık fakat Pershephone onu terk ettiği için yanına bir eş bulmak zorunda. Yoksa yok olup gidecek. Tabii Henry sadece Ölüler Diyarını yönetecek birini istiyor, çünkü o eski karısına hala aşık ve kimseyi sevemeyecek-miş. C'mon Henry, really??




Daha sonra ilk kitapta Kate, bir oyunla kendini bir yarışın ortasında buluyor. 80 yılda 11 kızın ölümüne yol açan yarışta. Kazanırsa Henry'nin esşi ve Ölüler Diyarının Kraliçesi tanrıça olacak. Tabii bir de kızların cinayete kurban gittikleri teorisi var. Kızları öldüren kim ve Kate'i neler bekliyor? İlk kitap bunu ele alıyor ve bu soruların hepsini öğreniyoruz.



İkinci kitap olan Tanrıça'nın Savaşı'nda Kate ölümsüzlüğü kazanmıştır. Ama bu karşılaştığı şeylerin en kolayıdır. Bütün bir yazı James ile geçiren Kate -eh yeryüzündeki zamanı eğlenceli en azından- geri döndüğünde karşısında soğuk bir Henry bulur. Hem de evli olmalarına rağmen! İtiraf ediyorum bazen Henry, sorunun ne senin!? dediğim doğrudur. Ah ayrıca kızları öldüren kişi bu kitapta da boş durmuyor, Kate olan nefretini bütün herkese yayarak tutsak olan birini çağırıyor, Kronos'u. Evvet, titanların kralı Kronos ile en sonunda karşılaşıyoruz. Tabii onu Tartarustan çıkarmayı bir Henry biliyor bir de Persephone. Böylece Kate, James ve Ava ölüler diyarında Persephone'i aramaya çıkıyorlar. Zavallı Kate, kocasının hala aşık olduğu kişi ile karşılaşacak olmak kötü olmalı. İkinci kitap da temel olarak Kronos'un uyandırılmak istemesi ve onu durdurmak için geçen süreci anlatıyor. Kitap kısa olduğu için bazı bölümler bana atlayarak anlatılmış gibi geldi ama bu yine de elime aldığım an bitmesine engel olamadı!



Ve son kitabımız Tanrıça'nın Mirası ile karşınızdayız! Çünkü baylar bayanlar asıl savaş şimdi başlıyor. Tam hamile olduğunu öğrendiği anda kaçırılan Kate 9 ay boyunca Kronos ve Calliope ile tutsak olur ve bebeğini doğurur doğurmaz elinden alınır. Psikopat bir şekilde benim çocuğum diyen Calliope^den bebeğini almak için Kronas'a yalvarır. Tabii Kate de gönlü olan Kronos eğer benim kraliçem olursa bebeği de alırız Kate'imm! diyerek Kate'i büyük ikilemde bırakır. Ayrıca Nicholas'ı da kaçırmışlardır ve işkence ederek tanrıları öldüren bir silah yaparlar. Bu yüzden orada kalan Ava'ya da Kate içten içten kızmaktadır. Kate'in yaptığı seçimler, ölümler, aşk ve aile bağlarının sıkı bir şekilde anlatıldığı bu son kitap kesinlikle benim favorim. Hem Henry de azıcık o aşık yüzünü göstermeye başladı!

Karakterler için ise; Henry benim için fazla soğuktu, içine kapanıktı. Aşkını belli edemiyor mu yoksa aşık değil mi diye düşünürken beni bile delirtti. Kate ise, daha güçlü bir karakter olabilirdi. En çok sevdiğim karakter Ava idi, yazarın bence en güzel işlediği karakter de o olmuş. Her şekilde bu seri benim sevdiklerim arasında hemen yer aldı ve Ephesus'a da böyle bir seriyi raflarımıza kazandırdıkları için teşekkür ediyorum. Kapakları da çok kaliteliydi, en çok da bunu sevdim. 

18 Eylül 2013 Çarşamba

Kitap Tanıtımı - Sert Rock


Bayanlar baylar, huzurlarınızda

SERT ROCK


İlk kitabı ile okuyucuyu şaşırtıp eğlendiren Günahkarlar Turnede serisi hız kesmeden ikinci kitabının çevrilmesi  ile devam ediyor. Bu sefer insanın içini titreten sesi ve kırık kalbiyle grubun solisti Sed ile devam edeceğiz. Eve biliyorum, siz de heyecanlısınız!

3 Eylül 2013 Salı

Yakında Raflarda-2

Amanıın daha az önce gördüğüm bu ne şirin kapak böyle! dediğim kitabı hemen paylaşmak istedim sizinle. Zira sizin de aynı tepkiyi vereceğinizi tahmin ediyorum.


Arkadya'nın yenisi Düğün Hediyesi adlı kitabın kapağı pembeyi sevmeyen birine bile bu derece güzel geldi. Eğer ki Konuşan Kitaplar tur yorumlarımı okuduysanız Arkadya'nın tasarımlarını ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. Ayraçları olsun, kitabın içeriğine göre çok güzel kapak yapmaları olsun -bazı yayın evleri örnek almalı!- kitaba verdikleri özen olsun cidden çok severim. Kitapları da öyle özenerek seçiyorlar özenerek hazırlıyorlar. Bu kitabı da merak ediyorum. Eh, çıksa da okusak! :D


Julie Delgado, restoranına kapadıktan sonra, San Francisco'da ünlü bir düğün mekanı olan Rose'un Köşkü'nde geçici olarak işe başlar. Julie hazırlayacağı mönüyle gelinle damadın başını döndürmeyi planlıyordur, böylece yeni patronunu etkileyecektir. Ancak kaderin Julie için farklı planları vardır. Damat yerine Damadın kardeşi ünlü şef yemekleri tatmaya gelince işler umduğu gibi gitmez. 
Andrew Kyle, ünlü bir şef olmakla birlikte yaptığı eleştiriyle Julie'nin restoranının sonunu getiren kişi olma özelliğine de sahiptir. Andres, Julie ile Rose'un Köşkü'nde tanıştığı anda onun risk almayan biri olduğunu anlamıştır. O andan itibaren Andres'un tek istediği, Julie'nin kalbine ördüğü bu zırhı kaldırmaktır. 
Andrew'la aralarındaki karşı konulmaz kıvılcıma rağmen Julie, hayatında bir kez olsun aşkı göze alabilecek midir?