10 Mayıs 2013 Cuma

Konuşan Kitaplar ile Kitap Günleri #2 - Fırsatçı - Tarryn Fisher || Alıntılar 2





Merhaba millet! Konuşan Kitaplar ile Kitap Günleriyle bir kez daha karşınızdayız. Aspendos Yayınlarından çıkan, kapağı oldukça can alıcı kitabımız Fırsatçı ile Mayıs ayı etkinliklerimizi başlatıyoruz. Kitap ilginizi çekmedi mi pek, ee o zaman alıntılara buyrunuz efenim, eminim biri sizin ilginizi çekecektir :D Eğer çekerse bir tane kitap hediye ediyoruz, neden siz olmayasınız? :D


Ama önce takvime bir göz atalım.

8 Mayıs

Kitap Tanıtım – http://asabibakire.blogspot.com/





9 Mayıs 

Fırsatçı ve Tarryn Fisher hakkında bilmedikleriniz – http://kitapasigi.blogspot.com/





10 Mayıs

ALINTILAR


**Kalbini sadece birkez verebilirsin, ondan sonraki herşey ilk aşkının peşinden gelir...  - Syf. 316



**“Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum,” diye tersledim
ve tepsimi elime alıp kalktım.
Ama onu dünyadaki her şeyden çok istediğimi biliyorum.
Gözlerimi Cammie’ye doğru indirdim ve panikledim. İşte,
bu kadardı.
Cammie’nin çenesi hiç durmazdı. Tüm okulda hızla yayılacaktı.
Cehenneme giden trende kendime en önden yerimi
resmen ayırtmış bulunuyordum.
Çuf çuf! – syf 124



**“Benimle yoyo gibi oynuyorsun,” dedi kalkmaya hazırlanıyormuş
gibi her iki elini dizlerinin üstünü koyarak.
“Biliyorum,” dedim hemen, “senin arkadaş olmak istediğin
türden bir kız olmadığımı düşünüyorum.”
“Seninle sadece arkadaş olmak istemiyorum.”  - syf.149



**“Annem ona bir şekilde ihanet etmişim gibi bakıyor,
babam ise sırtımı sıvazlayıp ‘Yakında hafızan geri gelecek,
her şey yoluna girecek Caleb’ diyor.” Anne babasının konuşmalarını
taklit ederken aksanlarını taklit ediyordu. Gülümsedim.
“Kulağa çok bencilce geliyor biliyorum ama tek istediğim
kendi yolumu bulabilmem için herkesin beni rahat bırakması,
anlıyor musun?” – syf28



**“Senin için her şey bir tiyatro, değil mi?” dedi ve sırtını
bana dönerek ayağa kalktı. “Sen yeter ki iste.” Tekrar döndüğünde
yüz hatları gergindi.
“Bravo!” Alkışladım.
“Olivia,” diye başladı.
Alaycı bir şeklide şaşırmış gibi baktım. Sonra birden ciddileşti…
Ya da en azından öyle göründü. Nefesimi tuttum.
“Sen bana aitsin. Bana inanıyor musun?” – syf 157



**Onunla avukatlık sınavına girdiğim gün tanıştım. Benden
kalem ödünç istedi. “Hangi salak avukatlık sınavına kalem
almadan gelir?” diye düşündüm. Kalemi ona uzattığımda öylece
oturup bana baktı.
“Ne var?” dedim sabırsızlığımı gizlemek için çaba göstermeden.
“Numarana da ihtiyacım var.” O kadar olağan bir şeymiş
gibi söylemişti ki verdim. Küstahlığına saygı duymuştum. – syf 231



**“Bana bak,” diye emretti.
Baktım.
“Bahaneler uyduruyorsun ve benimle oyun oynuyorsun,”
dedi.
“Hayır, ben–”
“Evet. Oy-nu-yor-sun. Ne yaptığın umurumda değil.
Bana sadece şu anda ne hissettiğini söyle.” – syf 189



**Saat sekizde akşam yemeği
Tavernatta
Bir şeyler yemen lâzım…



**Gülümsedim. Bir şeyler yemem gerekiyordu ve neden
gerçekten hoşlandığım biriyle olmasın? Telefonu elime alıp
havaalanından ayrılmadan önce Noah’nın bana verdiği cep
telefonu numarasını tuşladım.
“Sadece acil durumlar için,” demişti bana göz kırparak.
“Gizli cep telefonu numaramı kötü amaçlı kullanma.”
Numarasını almadan önce sadece bir saniye tereddüt
etmiştim. Roma’da yalnızdım. Ona ihtiyacım olabilirdi.
“Noah, ben Olivia,” dedim telefona.
“Geleceğini söylemeyeceksen seninle konuşmak istemiyorum.”
“Geliyorum,” dedim gülerek.  - Syf 289

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder