Nereden başlayacağım bilmiyorum ama kitabı bu kadar seveceğimi tahmin etmediğimden başlamalıyım. Kitabın ilgimi çeken ilk yanı içinde İskoçya ve Avustralya geçmesiydi, ikinci yanıysa kapağıydı. İskoçya'nın neredeyse sadece isim olarak geçmesi beni üzse de kabul ediyorum iyi ki okumuşum diyorum kitabı!
"Çok üzgünüm. Ağlamak istememiştim."
"Göz yaşları hiçbir zaman bizden izin almaz."
İki çeşit kadın... Bir şeyler yapanlar ve kendine bir şeyler yapılanlar...
Bir başka karakter olarak Emma'dan bahsediliyor. Beattie'nin torunu, harika bir balerin, yakışıklı bir sevgilisi var ve çok sevdiği Londra'da yaşıyor. Ne kadar güzel bir tablo dediğiniz için şom ağızlılığız tutuyor ve bütün hepsi bir anda kırılıp gidiyor. Sevgili terk ediyor ve bir gün prova yaparken dizi sakatlanıyor! Spoiler değil! Annesinin ısrarlarıyla Sidney'e geri dönüyor ve orada büyükannesinden miras kalan Kır Çiçeği Tepesi çiftliğine gidiyor. Orada büyük annesinin sırlarını öğrenirken kendi hayatını da çözümlüyor. Ve biz Beattie'nin nasıl bu kadar zengin olduğunu, kalp kırıklıklarını, cesaretini görüyoruz.
Ve bir daha asla kendine bir şey yapılmasına izin vermeyecekti.
Yaşadığı dönemdeki renk ayrımının ne kadar şiddetli olabildiğini, dedikoduların nasıl itibar yıkabildiğini, genç ve bekar kadınlara hangi gözle baktıklarını çok iyi yansıtmış yazar. Nasıl hayatın anında yön değiştirebildiğini de. Cidden ilginç bir şekilde çok sevdiğim bir kitap haline geldi. Hele o merak ettiren sonunda çıldırdım! Arkadya yine kapağı, yayını ve konusuyla harika bir kitap çıkarmış. Birinci yaşını kutluyorum!
"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Charlie.
"Bütün dünyayı unutup birbirimizi seveceğiz." diye yanıtladı Beattie
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder